Perşembe, Eylül 23, 2010

onlar gelmedi-



Eugene Cuvelier'in,'Road forest' isimli manzarasında
karanlık bi ağacın altına saklandım,
bekledim:
Hansel ve Gratel belki burdan geçer diye bekledim.
Tarkan ve atıl kurt belki gelir beni kurtarır dedim.
Jeff Buckley gelip 'Lilac wineeee' diye düet yaparız diye bekledim.
Robin Hood gelir ve kalbimi fakirlere dağıtır diye gün saydım bir ağacın tepesinde.
Bi ağacın arkasından Hulisi Kentmen çıkacak ve filmim tamamen değişecek diye uyurken buldum kendimi Road forest'da.
Gelmediler ,
onlar gelmedi ama ben gidiyorum.

Çarşamba, Eylül 22, 2010

ilaçlar mı ?


Milena
Demek akciğer.Bütün gün kafamda evirip çevirdim bunu ,başka şey düşünemedim.Bana,kötülükten çok iyiliği dokunmuştur bu hastalığın.Özel insanları bulduğuna inananırım,kalbi porselen insanları bulur bu hastalık.
Yaklaşık 3 yıl önceydi,bir gece yarısı kan geldi ağzımdan,hastalık da böyle başladı.Yeni bir şey karşısında hep olduğu gibi heyecanlanmış,yataktan doğrulup kalmıştım,biraz ürkmemiş değildim kuşkusuz,pencereye yürüyüp,dışarıya sarktım sonra odada dolaşmaya başladım,yatağın üzerine oturdum.Sonrasını anlatmamın yeri yok burada.Söylemek istediğim yalnızca şu:Hastalığınız beni korkutmadı,kaldı ki boyuna kafamın içini yokluyor,anılarımı gözden geçiriyorum,bütün o narin yapınızın altındaki neredeyse zindeliği görüyor ve şu sonuca varıyorum:Hayır siz hasta değilsiniz,akciğerin size yalnızca bir uyarısı bu,ama hastalık diye bir şeyden söz edilemez.Diyeceğim,hastalığınız korkutmuş değil beni;beni ürküten bir şey varsa,bu tatsız olayı önceleyen düşüncenizdir.Bir zaman kendi hastalığım için kafamda kotardığım benimki dışında pek çok kişinin bu hastalığına da uygun düşen bir açıklamadan söz edeceğim.Şöyle bir durum vardı ortada:Beyin,üzerine yüklenen sıkıntı ve acılara katlanamaz duruma gelmiş,''Benden bu kadar deyip'' çıkmıştı işin içinden.''Ama bütünün ayakta tutulmasının önem taşıdığı biri varsa,buyurup üzerimdeki yükün birazını alsın,o vakit kısa bir süre daha yürür bu iş.''demişti.Bunun üzerine akciğer ''ben varım'' deyip atıldı oradan,nasılsa kaybedeceği çok bir şey yoktu.Benden habersiz beyinle akciğer arasında sürdürülen bu pazarlık doğrusu korkunç olmalı.
....
Peki ne yapacaksınız şimdi?Hep yanınızda olcağım,size bir çok mektup yazacağım her saat.Bedenim uzakta olsa bile mektuplarla yanınızda olacağım.Sizi bir gün bile mektupsuz bırakırsam kahroluşumu izleyin.Moral ne kadar önemli biliyorsunuz, ah benden başka kimse bilemez bunu .Biraz kollanıp gözetilmeniz gerektiğini de sizi seven herkes görecektir,bunun dışında başka hiçbir şeyin lafı olmaz.Yani bir kurtuluş umudu var mı ortada?Bana göre var.Şaka yapmıyorum hiç de şaka yapacak neşeli bir halim yok şu an,bana yaşayış biçiminizi yeniden,daha sağlıklı biçimde düzenlediğinizi yazana kadar da neşe benden uzak kalacak.Her nefesinizde yanınızda olacak ve her şartta sizi bekleyeceğim.Yepyeni hücrelerin vcudunda dile gelmesi gibi sizi bekleme fikri.İsterseniz 40 yıl yatın , ben sadece sizi bekleyeceğim.İlaçlar mı?Sizi, aşkım ve mektuplarımla iyileştireceğim.
K.Franz

0*



O sessizliği .

Salı, Eylül 21, 2010

La Passion de Jeanne d'Arc*



Yıl 2000-28.İstanbul Film Festivali ve büyülenerek salondan süzülüşümüz geliyor aklıma.
Süzülürken bir yandan da kulağımızı terk edemeyen müzikler eşlik ediyordu bize.Filmin etkisinde çıkamamış suratlarımıza bakarken buluyorduk birbirimizi zaman zaman
ve ve ve bu filmi tekrar izliyeceğimizi biliyorduk .Eylül 2010!

Pazar, Eylül 19, 2010

içimde o minik şahsiyet*





................

''Birkaç dakika boyunca,beni Albertine'den daha çok mutlu edeceğini bildiğim ve daha önce de sözünü ettiğim,güneşi şarkı söyleyerek selamlayan,içimdeki o minik şahsiyetle baş başa kalırdım.Kişiliğimizi oluşturan şahsiyetler arasında en temel olanlar,en çok görünenler değildir.Benim kişiliğimde,hastalık hepsini peş peşe yere yatırdıktan sonra,ötekilerden daha dayanıklı iki üç şahsiyet kalacak geriye;bunlardan biri de,ancak iki eser arasında,iki duygu arasında bir özdeşlik bulduğu zaman mutlu olabilen bir filozof.Yine de,en sona kalacak olan şahsiyet,Combray'deki gözlükçünün vitrininde duran ve güneş açtığında kukuletasını çıkarıp yağmur gelirken takarak hava durumunu bildiren küçük adama çok benzeyen o minik şahsiyet mi acaba diye düşündüğüm olur.O küçük adamın bencilliğini iyi bilirim;ben ancak yağmurun yağmasıyla geçebilecek bir nefes darlığı çekerken,o buna hiç aldırmaz ve onca sabırsızlıkla beklenen ilk damlaların düşmesiyle birlikte keyfi kaçarak,somurta somurta kukuletasını kafasına geçirir.Buna karşılık,eminim ben can çekişirken,diğer bütün''benliklerim'' ölmüşken,son nefesimi verdiğim esnada bir güneş ışını parıldarsa,küçük barometrik şahsiyet halinden pek memnun olacak ve kukuletasını çıkarıp,''Oh!Nihayet güneş açtı,'' diye şarkı söylecektir.''

..............
Marcel Proust/Mahpus