......
Kibirle,şımarıkça,ruh,fikir,duygu dediğimiz,ıstırap dediğimiz şeylerin aslında ne kadar da zayıf,zavallı,acı veren şeyler olduğunu korkuyla hissediyorum,çünkü bunlar en üst düzeyde bile olsa acı çeken,kıvranan insan bedenini tamamen yok edemiyor,çünkü böyle anlarda dahi insan üzerine yıldırım düşen ağaç gibi yere yığılmak yerine,damarlarındaki kan akmaya devam ediyor.Bu acı,sadece bir an, bir dakika bedenimi sarsmıştı,nefes alamamış,tıkanmış ve ölümün soluğunu hissetmiş bir halde yatağa yığılmıştım.Fakar biraz önce dediğim gibi,tüm acılar korkaktır,kendisinden daha güçlü olan yaşama isteği karşısında
geri çekilir,çünkü bedenimizin her hücresine yerleşmiş olan yaşama isteği,ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür.Duyguların böyle parçalanması benim için de açıklanamaz bir şeydi.Fakat yine de ayağa kalktım,ne yapacağımı bilmiyordum.Derken birden valizlerimin istasyonda olduğunu hatırladım,bunu hatırlar hatırlamaz içimden bir ses,uzaklaş,uzaklaş,uzaklaş yeter ki uzaklaş buradan,bu kahrolalsı cehenemden,diyordu.Alnımdaki damarlar birer bıçak gibi şakaklarıma iniyordu. Bu kentten uzaklaşmak kendimden uzaklaşmak ,yaşananlardan uzaklaşmak, uzaklaşmak.
......
-
STEFAN ZWEIG/BİR KADININ YAŞAMINDAN 24 SAAT /SYF.75