Cumartesi, Mayıs 26, 2012

kırk yıllık pisagor'um böyle üçgen görmedim



İki Moleskine'nin üçgen doluşmasından anlamalıydım civataların gevşediğini.'Kolaj yapmaktan bi sonraki sıyırma alameti ne olur acep' diye düşünürken al sana üçgen  taarruzu.Öyle ki, börek olarak bile muska böreğini tercih ediyorum.Allah elbet bir gün akıl ve fikiri bana da verecek.

ben olmuştur*

Blogun mailboxuna gelen mailleri görseniz benim yerime siz ağlarsınız.Ne kadar pr şirketi varsa,bilmem ne halkailişkiler şirketi varsa,ne kadar moda bloglarının atlayacağı beleş davet ve beleş ürün teklifi varsa düşüyor.Kim vintagebiscuit blogu hakkında orda burda 'moda blogu'yazdıysa onu snipper ile götünden vurmak istiyorum afedersiniz.Yahu bunlar nerden buluyor bu emailleri.Nedir abi 'bizim hakkımızda şunu yaz size şu kadarlık indirim çeki verelim','blogunuzda yer verin size beleş rimel yollayalım',şu organizsyona beleş davet edelim bloğunuzda bahsedin'.Bu tür beleş davet ,organizasyon ve hediyelere bacakları kıçlarına vura vura koşan bloglar yüzünden benim mail adresimde arada kaynayıp ,nasibini alıyor.Vintagebiscuit ticari bir blog olmaya karşıt ve içinden geleni yazan bir blogdur.

Bu blog 2005 yılından beridir var.Daha da önce yazdığım blog ise 2003-2004 yılına dayanır.Türkiye'nin ilk 10 bloggerı olarak başladık blog yazmaya(şimdilerin internet gazeteciliği denen şeyi bu 10 blog o yıllarda yapıyordu ).Tüm bloglar şimdi rahat rahat yazabiliyorsa bizim verdiğimiz özgürce yazma mücadelesinin bir sonucur.Lakin yazdıklarımız dolayısıyla tehditler,kapatmalar,bi ton şeyle uğraştık.Bir ayak fotosu koydum diye yer yerinden oynamış ve buna karşıt bloglar bile açılmıştı(nasıl koyar diye).Türk insanlarına,özgürce istediğini yazan insanların olduğunu kabul ettirmemiz oldukça uzun zaman aldı.Evet Türkiye'de moda dan bahseden ilk blog olabilirim ama asla bir moda blogu olmadım.İlk kıyafet koyup,kıyafet mixleri yaptığımda ise yine karşıt maillerle uğraşmış ve hava atıyor gibi commentların yığınları ile mücadele etmiştim.Yazmaya başladığımda da ticari bi kaygım yoktu,şimdi de yok.Bir kategoriye sokulmasına ve bu salak saçma ticari maillere maruz kalma konusunda oldukça sıkıntılıyım.Canavar gibi saldırıyorlar.

O zaman şu soru çıkıyor ;çoğu blog reklam doldu diyebilir miyiz?Önerilen her ürün,komisyonlar ....peki samimiyet?Ama tüm bunlara karşı kendini koruyabilmiş ve sağlam durabilmiş,kitap tekliflerine bile 'sikerim lannnn bulaşmayın bana demiş' bi kaç bloga da sonsuz saygı besliyorum.Gelen beleş organizasyon davetlerine lapin gibi atlamamış ve bir social canavara dönüşmemiş ,tek derdi yazmak olan insanlar var tabii ki.Ben, tek derdi iyi yazmak ve paylaşmak olan insanları okumaktan keyif alıyorum.Yani;blog işi olmuş insanları değil, hobisi olmuş insanları okumanın farkını bir okur olarak hemen hissediyorum.

Ben son kez belirtmek isterim ki Vintagebiscuit gelişine bir blogdur,günlüğümdür.Ha şimdi sorabilirsiniz ,''moda ile postlar ne alaka'' diye.Moda&sanat&konsept tasarım benim caancaazlarım,blog konum değil.Dolayısıyla art directingini yaptığım çekimler ve tüm imzamın olduğu  işlerimi ve backstagelerini bloga koyuyorum.Blog konum bu olsun diye değil,gündelik yaşamımda hayatımın içinde olduğu için.Sketchbookumda bulunan çizimleri paylaştığım gibi,içtiğim kahvenin fotosunu paylaştığım gibi,gittiğim sergilerin fotoları gibi,sevdiğim eldiven fotoları gibi..
Yıllar yılı belli bir konusu olmamıştır benim kuzumun.
Dumdum olmuştur,aşklar olmuştur,ayakkabılar olmuştur,şiirler olmuştur,yemekler olmuştur,İstanbul olmuştur,çizimler olmuştur,koyunlar olmuştur,umut olmuştur,ağaçlar olmuştur,makas olmuştur,şaraplar olmuştur,arkadaşlar olmuştur,stüdyo olmuştur,başağrıları olmuştur,film olmuştur,sevgi olmuştur,kırık saç problemi olmuştur,vintage kıyafetler olmuştur,resim olmuştur,kaçan çorap olmuştur,soğuk deniz olmuştur,göz kalemi olmuştur,çekimler olmuştur,rejim olmuştur,kitaplar olmuştur,yolculuklar olmuştur,kolajlarım olmuştur,yeşil erik olmuştur,ojeler olmuştur,hayal kırıklıkları olmuştur,kahve olmuştur,Çanakkale olmuştur,çorap olmuştur,jazz olmuştur,kumaşlar olmuştur,badem ağaçları olmuştur,eski eşyalar olmuştur,kağıtlar olmuştur,ben olmuştur.....

kescem vol.8

Daha çok dergi kesebilmem için daha değişik dergilere kavuşmam lazım.Özellikle yabancı dergiler benim için cennetten bir köşeyi oluşturuyor.Bunun için.de.de.de Berna gibi Robinson Crusoe book-store müdavimi yoldaşlara ihtiyacım var.

Cuma, Mayıs 25, 2012

Pixar bana bi Ratatouille yolla*

Sülü kadar maharetli olmak için;beyin,kol ve el koordinasyonun arasına bir adet Ratatouille yaşaması gerekiyor.Tarife marife bakmadan hem gözün hem damağın -g noktasını- nasıl buluyor anlamamıyoruz alltogether.Sülü parolası:hoppp doğaçlama,kafadan atma ve her seferinde netice leziz.20 dkda bu fotıyu oluşturan insanın önünde saygıyla eğilicem elbet.Bu da damak ve gastronomi çapında bir sanat.
Ben,ben,ben...lakin ben; 2 gün bi tarif üzerinde kafa patlatıp,en uygun tarifi eleyip,sonra mutfakta o tarif kağıdının etrafını bi kaç tur tavaf edip anca sonra koyulabiliyorum işe.En basit kurabiyenin tarifini bile yazmazsam unutuyorum ya,bunlar 50 bin dane baharatı nasıl unutmuyor.İblis misiniz lan?

ensemizde güzel bi ağrı*

Hemen hemen senede iki kere paylaşıyorum bu videoyu---'Edebiyatın gerekliliği'.Her sözünün arkasında olduğum bu video.Aslında daha çok paylaşılmalı çünkü kitap okumayan insanların bile anlayamayacağı bir seviyeye de inerek açıklamış mevzuyu.

"Shakespeare'i okumamış bir beyin cerrahının masasında olmayı istemem; Dostoyevski okumamış bir psikiyatra asla güvenemem ya da Yunus Emre bilmeyen bir matematik öğretmeni bize gerçekte bir şey öğretemez'' diyen güzellemeye ek olarak; ''Kafka okumamış bi adamla sevişilmez,Nazım Hikmet okumamış insanla dost olmaz'' diye ben bi ekleme yapmak istiyorum.

Edebiyatın hayata katacakları için, işe ilk önce best seller raflarını es geçmekle başlanmalı.Daha sonra kişisel gelişim kitapları ile durmadan''umut sizsiniz,''mutluluk elinizde,mutlu olmanın sırları''klişelirinin altını çizmek bırakılmalı.Kişisel gelişim kitapları ile ufkunuz ilerleyemez,anlık bir haz aynen tv dizileri gibi !Kelimelerin sanatlaştığı klasikleri ve edebi eserlerin güzelliğinden faydalanmak varken vaktinizi ve gözlerinizi boşa harcamayın.Kelimelerle kaliteli cümleler içinde haşır neşir olmak lazım.Misal;Julio Llamazares okumadan bu diyardan göçmemek lazım.

Okuyan ve okunan arasındaki boşluk tamamen özgürdür bu yüzden "edebiyat özgürlüktür!" der Susan Sontag.Nasıl bir özgürlük mesela?Bir romanın içine girip bir Gragor Samsa olmalı insan,3 gün kendini bir böceğin yerine koymalı,hayata bir kanepenin altından bakmalı,aç bir böcek neler hissederi kendi midesinde yaşamlı insan..Beyin ve ruhu başka bedenlere ve ruhlara sokup çıkarmalı ve bunu yaşamadan ölmemeli..Ve böyle böyle ; bir ağaç ,bazen bir köpek,bazen 3 yaşında,bazen 90 yaşında olmanın hazzına varmalı ve özgürlüğü içine çekmeli.Ama önce kitap okuyarak İNSAN olmalı.

Perşembe, Mayıs 24, 2012

dumdum*

Hu huuuu... gri kuzuma kavuşmaca.
Demin gelir gelmez,ciddi bir sarmalanma seramonisi geçirdik.
Lö Dumdum is ma girl.

maya uygarlığındaki akıl almaz sır

Çekim öncesi ,çekim mekanında Kemal'le muhabbet.Kadıköy'ün bir çıkmaz sokağı.

D:Ben artık kimsenin sırrını tutmıycam,ne varsa anlatcam herkese.
K:Ya benim top secretlarım?
D:Seni de harcıyacam arada.Bi daha yanımda açık verme.
K:Niye lan ,bi daha bi şey anlatamıcaz mı sana?
D:Yokk,kimse bi daha bi bokunu anlatamıcak bana.Niye herkes bana anlatıyor amk,tipim mi güven veriyor?
K:Dayanamaz anlatırsam bi sıkıntımı ne yapcan?
D:Anlatacam olm eşe dosta,amaç muhabbet muhabbeti açsın.Artık güven veren bi tip olmak istemiyorum,kapitalist sistemin yarattığı oynak tip prototipinin hakkını vermek istiyorum artık.
K:Şaka de
D:Nein meine Kankut,ağzımda fava ıslansın istemiyorum.

insanlar var*

Aslında "insanlık" diye bir olgu yok. Yalnızca insanlar var, çelişkili gereksinimlere ve yanılsamalara sahip, her türlü irade ve yargı zayıflığının pençesindeki insanlar.

John Gray, Saman Köpekler

Çarşamba, Mayıs 23, 2012

Lüpen&Cingöz'ün akıbeti*


Zaman zaman ,Maurice Leblanc'ın hırsız-dedektif kahramanı Arsen Lüpen ile Cingöz Recai bağlantısı husunda kafa patlatmak gibisi yok.Arsen Lüpen'in Ganimard'ı varsa, Cingöz Recai'nin de  Mehmet Rıza'sı vardır.O kadar!

Kolaj*





Collages by Değer Bakır.
Collages by VintageBiscuit.
Collages by my soul.
Collages by my land.
Sergi kapakçığını oluşturan 4 kolajım.Şimdi bi dergi için tekrar toparlıyorum.

Işık hızı yanar döner adımlar*

Toms sezonu açılmıştır.Bu sene disko disko partizaniiiiii şeklinde ama olsun.
Toms'un tek boktan tarafı ise;artık başka ayakkabı giymek istememek.Ne ayak kabul ediyor ne bünye.Mayıs'da start alınıp Ekim'e kadar yolu var.Ayakkabının drug'ı.


Salı, Mayıs 22, 2012

göz kulak ol




Karmanın güzelliği,emeği ve yaratıcılığı karşısında dururken; rolling stones'un,psychedelic soslu,muazzam şarkısı kulağımda.Göz başka alemde/ kulak başka alemde!
I'm just sittin' on a fence
you can say I got no sense
trying to make up my mind
really is too horrifying
so I'm sittin on a fence

ruh epitelleri allright*

İletkinin gönyeye oranla daha öz öğrencide olması gibi soruların cevaplarını arıyorum.Bazen kendi kendime düzenlediğim bu tür etkinliklere katılıp zaman geçirebiliyorum.Hayatı basitleştirmek için.Kışın, lö bok karasularında 'Im sailing Im sailinggggg' diye söyleniyordum emmeee son 3 aydır kaymaklı ekmek kadayıfıyım.Biyolojik açıdan ruh ikizimim,o kadar iyi anlaşıyoruz kendimle.Böyle yüzeysel yüzeysel köpekleme yüzmeye çalışıyordum ,şimdik yavaş yavaş sırt üstü keyif yüzüşüne bile  geçtim.Derine dalmaya,efendime söyliyim sukuba divingler falan allah muhafaza.Tanrı katında ''ayrıntılarda boğulmayla sınanma'' başlıklı quizleri büt'e kalmadan verdim mi acaba?

çekim arkası*



Gelinlik ve iç çamaşırı çekimlerimde sadece iki isim ve iki ekip tanırım.Senede iki olur ama temiz olur.Tabiii ki makyajda Siboş başroldedir.

Pazartesi, Mayıs 21, 2012

biyometrik tek taş savaşları

Sevgililer günü geçti ,anneler günü geçti tek taş reklamlarından kurtulamadık.Halen dergi ve tvlerde teş taş pompamasyon.Yahu herkeste aynı yüzük ,gerçekten rahatsız olmuyor mu millet?Nedir abi yüzüğün üstünde öyle sik gibi duran taş.Nedir bu hırs ? O kadar para vereceksen git bir takı tasarımcısına sana ait bi şey yaptır.Tek taş ve 10 taşa varan metaryeller tamamen"klişe"dir.Herkesin her yerden alabileceği bi yüzük ile size özel aşkı bilmemneyi simgelemeye kalkabilir mi?Neyi simgeler abi bu?,herkesin parmağında aynı olan bir yüzük neyi simgeleyebilir?Tabiii ki kadının kadına olan güç gösterisini simgeler ve masum erkelerin burada cüzdan niyetine kullanılış hikayesini simgeler.Allahını seven üstüme tek taş atsın nidaları ve hırsına bürünmüş kadınlar kolonisi.Kafa boş olunca mutluluk daha kolay oluyor herhalde.Algılarım bu konuya kapalı olduğundan empati bile yapmam mümkün değil.Yani 'benim bir Jose Saramago kitabından aldığım hazzı bir başkası o yüzüğü takarak alıyor' diye yaklaşıp anlamaya çalışabilirim en fazla.Belediye dağatmışcasına kadını sıradanlaştıran,tarzsızlaştıran ve krolaştıran başka bir takı türü var mı dünyada?Ha var 'tamtur'..(bunu da yeni öğrendim bu yaşta,yuh bana).

Ben; tek taş&kadın&ihtiras&hırs  hikayesine bi arkadaşım sayesinde şahit olmuştum.Ve ''herkeste var ,sadece benim yok'' diye yanımda ağlayan bir kadındı bu.Cidden şaka yapmıyorum.Aylarca kocasına tek taş baskısı yapan ,adamın''durumum yok şimdi alamam'' demesine rağmen her allahın günü bu konuya odaklanan bi kadındı.''Bana değer vermiyor,değer verse alırdı''dediği an ise yıkıldım ,bu insanla aynı oksijeni soluduğumuz için yıkıldım.Aşk ve tek taş arasına anlam sıkıtırmak kadar büyük bir acizlik duyuldu mu? Yanımda bu sebepten ağladığında ondan 40 bin fersah soğumuştum.Abartacak olursam( ki abartmıyorum); Onu bir ejderha olarak görüp ,korkmuştum. ''Arkadaşlarımın hepsinde var ,bi benim yok'' ne demek abi?Arkadaşlarında olan şeyin aynısını niye ister insan?Farklı olmak varken,kendine özgü bir tasarım yaptırmak varken neden koyun sürüsünün bi ferdi olmak ister? O an öyle bi insanın yanında olmaktan utanmış,devekuşu gibi kafamı kuma sokmak istemiştim.Ben hırsın olduğu yerden uzaklaşırım hemen ve bir kadının tek taş için ağlamasıyla hem korktum hem de uzaklaştım.Yüzüne de bunun ne kadar mide bulandırıcı bir şey olduğunu söyledim.Hayatımda hiç bi şey için hırs yapmayan bi insanın bunu anlaması zor,ben anlayamam o yüzden.O an karşımda bi canavar yüzü görmüştüm;karat hesapları yapıyor ve kimin kat karatı var hepsini bir sarraf gibi uzmancana anlatıyordu.Amanınnnnn!

Ya dostlar, büyük ihtimal ben yanlış zamanda yaşıyorum;ben halen aşk mektuplarının gücüne inanan bir kadınım.Dünyanın en değerlisi onlar gibi geliyor.Aşklar birer hazine gibi geliyor bana,sözler ve insanların birbirine kattıkları.Aşkların bana kattıkları, içimde ki devasa Kapalıçarşı sanki.Öyle de olmalı.Bi erkek bana tek taş verse soğuma ihtimalim yüzde 99.9,kendimi aşağılanmış hissederim,''beni bu kadar zevksiz olarak mı tanıdın'' diye ağzına bile sıçabilirim orda.İnsan aşktandan böyle bedeller ister mi?Sıradanlıklar ister mi?İnsanın kendinin değerini,yüreğinin değerini 15 taksitle alınan tektaşla ölçer biçer mi?

Karat miktarıyla statü elde etmek,kadının kadına olan amansız savaşını bileylemek için icat edilen bir takı türüdür .Lakin adamlar; karıların yüzüklerinden anlamaz,bakmaz çünkü bakacaklarsa bacaklarına bakarlar .Bu hırsın altında; kadınların erkeklere güzel görünmek,kendilerine güzel görünme gayesi yoktur.Bu tamamen dişi mücadelesinin çük taşlı bir simgesidir,logosudur!Tek taş yüzünden aklını yitiren orta dünya dişi ahalisi bu mücalede topyekün savaşa da girer ve çocuklarını da sağlam birer silah olarak kullanır.Akabinde ''anneme ne zaman tek taş alıcaksın''diyen çocuklar salınır piyasaya.Hırsın boyutlarını düşünebilir musunuz?Kadın milletinin kendini geliştimediği sürece,sanat&edebiyat ve hobisiz fotosentez yaptığı sürece ne kadar tehlikeli bi varlık olabileceğini görebiliyor musunuz?İnanın sonradan görme olmanız bile eğitilebilir,o dağları delen kaşıkçı elması hayaliyle yanan ego bile eğitilebilir.O hırs bile imana gelir.İnanın,becerebilirsiniz bunu.


Niyahhhh.Pozitif düşünürsek de:
Tek taş aslında bir denge yüzüğüdür.Denge bilekliğinden evvel piyasaya çıkmıştır üstelik.Evliliklere denge getirir.Hatun susar falan.

her bavul sahibine benzer

Uzun zamandır istediğim vintage bavul setine kavuştum.Çok eski olmasına rağmen çok sağlam ve temiz. Sanırım Çin malı olmaması sebebiylen (o zamanlar Çin malının 'ç'si oluşmamıştı  tabi) muazzam bir işçilik var.Modernize edilerek tekerlek sistemi eklenmiş sadece.Alman çantaları hep böyle bana mısın demez zati.İşin komik tarafı ise makyaj ve şapka çantalarının da olması .Rahmetli Aysel Gürel gibi birilerini görürseniz yolculuklarınız esnasında bilin ki o benim.

Pazar, Mayıs 20, 2012

curatus co-ordinates*




Sedar'ın küratör imzasını gördüğüm her bi şey bana şahane geliyor.Arkadaş kontenjanından dolayı desem değil,benim gibi capon ve güney kore art gözüne hayran desem değil,soulful seçimler desem değil.Nedir, işte orası lö muamma.Ama şunu biliyorum ki; dünyanın neresinde olursa olsun ,Serdar'ın küratörselleşerek ve taşarak yaptığı her sergiyi kapıdan girer girmez ayırt edebilirim.