....Bir şeytan vardı,ona bugün öyle geliyordu ve şeytan kendi oyunundan başka oyun tanımıyor,bizim oyunumuzu kendi oyununa dönüştüyordu,bizlerse birer rol bile olmayan kan ve yaşamdık ve ten ölüyor,ruh da sonsuza dek kör kalıyordu,amin...Hareket halindeki taksinin içinden,eli gevşettiği boyun bağında,dışarıdaki dünyaya baktı:dünkü evlerin cepheleri,dünkü meydanlar,değişmemişler,dün yanı olan sokaklar,kavşaklar,dün de gözüme çarpan devasa bir havayolları reklamı.Her şey aynı kalmış:bir tek dün değil artık,bugün.Neden her zaman bugün?Aslında gerekli miydi sorusu onu cebindeki ıslak mendil kadar rahatsız ediyordu.Yolda giderken,belli etmeden ıslak mendilden kurtulmak için camı açtı;ama cesaret edemedi.Sadakatsizlik umurunda değildi,her ikisinin de,bunu düşünmesi gerekmiyordu henüz;bunun şimdi bir geleceğe dönüşmesi,dünyadaki diğer tüm gerçeklerden biri haline gelmesi,onu rahatsız ediyordu.Biraz şaşırmıştı.Sıradan deneyimlerden geçmiş bir erkek-ne ummuştu ki?Saat daha sekiz bile olmamıştı ve kadın saçları dağınık,henüz uyurken,geceki sarılmalarla adı konmamış bir ateşle yanan dünya yeniden,hem de sarılmalardan çok daha gerçek olarak var olmuştu.Pis yeşil otobüsleri ve devasa reklamları,sokak adları,anıtları ve aklında tutmak istediği bir günün tarihiyle,hep aynı kalmış bir dünya.Oysa tarih,önemsiz olsa da,görünmese de,gerçekliğini yitirmiyordu,ıslak bir mendil gibi fırlatıp atılamıyordu.Pişman değildi hem de hiç.....
MAX FRISH/ADIM GANTENBEIN OLSUN/SYF.76
-
mininot:bu kadar darmadağan yazan, bu kadar tempolu yazan, bu kadar hiperaktif yazan yazar; bazen, beyne ve ruha çok iyi geliyor.Ona yetişmek için sağlam kondisyonlu olmak gerekiyor bu romanında.Ciğerlerimize sağlık Gantenbein!!!
Cumartesi, Nisan 28, 2012
hurç yerleştirme ata sporu*
Niyahhh aylardan sonra insanın kıyafetlerine kavuşması gibi bi şiiii yok.Lakin koca bir kışı; 5 parça üst,1 jean,siyah uzun bir mont ve bi postalla geçirdim(yemin ederim).İstanbul'a dönünce kendi gardırobum bana yeni bir dükkan gibi gelmeye başladı.Aslında süper bir taktik.Arasıra dolaplarımızla uzaklaşmalıyız, sonra ki kavuşma hem yeni bir flört gibi hemi de alışveriş istediğini azaltan bi durum yaratıyor.(Zaten sonradan -çıkın kavuşmalarını- severim ben;annemin hurçlara koyup kaldırdığı giyilmeyen şeyleri seneler sonra baza içlerinden ve gömme dolap arkalarından bulup ,açtığımda sanki daha önce hiç görmemişim gibi eşelemeyi oldum olası severdim.Annemin ''koy onları yerine,bozma katlı şeyleri, yalandan çıkarma'' demelerine rağmen).Ayrıca gözden ırak olunca; tüm önceki kombinlere format atıp daha farklı bir gözle bakıyorsunuz.Öncesinde hiç kombinlemediğiniz parçaları yanyana koyabiliyorsunuz.Ya onu bunu bırakın da ben de HURÇ lu kadın olmak istiyorum.Hurçlarla kategorilere ayırıp,onları çiçek gibi koymak istiyorum.Analarımızın; onu bunu koymayı ve cıkarmayı, sabah aksam dort mevsim ugrasmayi cok sevdikleri ev tekstilini edinmem farz oldu,yaş da ilerliyor malum,yaklaşıyoz hurç kafasına.Gidip buliiiiimm bi yerlerden şu 80ler bebek mavili pembeli hurçlardan.Ikea karton kutuları bizim doğamızda yok İskandinav başkanım.Lakin bizim o hurcu 'ya allah bismillah' yüklenip, yükseklere fırlatma gibi örf anenelerimiz var.Annelerimizin de aşağıdan ''biraz daha ittir, sağ yap, sol yap komutlarıyla hurç yerleştirme faaliyeti nihayetlenir.Ve Türk anne-evlat hurç yerleştirme ritüelinin sonuna gelinir.Anadan kıza miras, bu geleneğimizi yaşatmak boynumuzun borucudur karılaaaaaaaaa.Niyahhhh,özledim annemi bi arıyım şimdi.çüzzzzzz.
Cuma, Nisan 27, 2012
afitab-ı bi-bedel değilsin mi dedik?
Son 2 aydır bu badinin hayaliyle yanıp tutuşurken;Monica çıkıp, bu badinin hakkını allahına kadar verince> bana da güzel güzel seyreylemek kaldı.O kadar güzel durmuş ki beşamel sos yapıp fırına atası geliyor insanın. Vallahi zaten başkasına olmazmış bu badi(2 ay önce şu alttaki fotoyu bi dergiden çekmiştim-mesela o hatunda lö sakin ve lö sıradan) ,sanırım sadece bi kadın için üretildi,ondan kıskanamıyorum bile.YALANNNN,,, AĞLICAM LAĞNNNNNNN!
peki özbek pilavı nerde?
Bir belgesel için; Özbek kumaşlarını,şapkalarını ve kıyafetlerini inceliyorum.Daha önce Azerbaycan'la ilgili aynı çalışmayı yapmıştık.Şimdi daha da çok ilgi alanım olan Özbek kıyafetleri konumuz.TRT 'de çok uzun süre anlatmıştım Özbek kıyafet ve başlıklarını .Hatta tüm yayın ekibi olarak''doppu'' bir parola gibi bi şey olmuştu aramızda.1 sene boyunca; her allahın günü, sanırım 2 bin den fazla doppu demişimdir yayın esnasında.Canlı yayında bir Özbek düğün ritüelini bile sahnelemiştik,gelin alayında ben de vardım.Orda giydiğim ikat elbise halen bendedir.Çok severim ben Özbek'lerin el sanatlarını ve kumaşa yaklaşımlarını.O yüzden şimdi bu kumaşların arasında çok mutluyum....kısa süreliğine de olsa!
Perşembe, Nisan 26, 2012
zer şön*
Photographer / Diego Indraccolo
Fashion Editor / Kay Korsh
aldatma eşiği
Aldatan insanların, etraflarında ki herşeyi de aldattığını düşünüyorum.Kocasını,karısını,sevgilisini aldatan herkesin aslında başta kendi olmak üzere;tüm arkadaşlarını,anasını babasını,çocuğunu,manavını,köpeğini,evini,oturduğu koltuğu bile aldattığını düşünüyorum.Duyduğum zaman ve ya şahit olduğum bu hikayelerde tüylerim diken diken oluyor ve tüm oluşturdukları bahaneleri ayaklarına bağlayıp Haliç'in derin sularına bırakası geliyor insanın.Çünkü hiçbir canlının bunu hakettiğini düşünmüyorum.Bu kadar cesaretlenmişken,evliyken başka sevgili yapabilecek kadar ar damar dahil tüm damarları patlamışken pek tabii ki dürüst olma eylemini de deneyebilirler.Yanlış anlaşılmasın aldatmaya bir -namus- meselesi olarak bakmıyorum,tamtamına bir -kişilik- meselesi olarak bakıyorum.Kendi kendini aldatıp bundan haz alan insan,gizli gizli telefonlaşmaktan heyecan duyan insan,akşam eve gelip oskarlık oyunculara taş çıkaracak stand-up gösterisi sunabilmek ancak tezekle sıvanmış bir karakterin harcıdır.Her gece aynı yatağı paylaştığı insanı aldatan,nefes nefese bir odada uyuyan insanların kalkıp birbirini aldatabilmesi o insanın her boku yapabileceği anlamına gelir.Yani bu kadar rol yapabilen insanların, bi arkadaş ve dost olarak sizi aldatmaması olası mı?.Güvenebilir misiniz gerçekten bu insana?Aç gözlülük, cesaret ve yüzsüzlüğü alır, doyumsuzlukla harmanlar ve üzerine de zeytinyağı eklerseniz ortaya tamamen bir canavar çıkar .'Aşk tesadüfleri sever'de' her ne kadar bu eylem meşrulaşsa da, ben yine de 'aşk dürüstlükleri severden' yanayım.Bihter ölçeğinde 8 şiddetinde boynuz dizilerde milleti heyecanlandırmış olsa da ben yine de 'boşanın ayrılın sonra ne bok yerseniz yiyinden' yanayım.Ve ortam bu kadar madame ve mösyö kılıklı,parmaklarda evlilik yüzüğü paravanlı tiyatrocularla boka sarmışken halen kalbini güzel tutabilen insanlara sevgi ve saygılar!Dürüstlük ve ruhun sadakatine inanan herkesi seviyorum,Lakin pipinin ve kukunun imanı yok!
Çarşamba, Nisan 25, 2012
Samantha'nın burun hareketi lazım bana*
Evde adım atacak yer olmadığı zamanlar hoşuma gidiyor ama gün oluyor ki çığrından çıkan sayfa atakları karşısında kal geliyor.Yer ,sehpa ve masa dolup taşmaya başlayınca -hoppp bi arkadaşımın geleceği tutuyor.''Allah yolladı seni'' diyorum kim gelirse .Malum onlar da gelmese kağıtlar ve dergiler alıp başını gidecek.Vesile oluyor da toparlanıyorum.Ama sevgili arkadaşlarım ,2 gün arayla gelin lütfen.Biliyorum özleştik ama olsun bana yayılma ve toplanma süresi tanıyın.Napalım böyle> kağıtlı mağıtlı,sayfalar mayfalar arasında,dönem dönem dağınıklığa meyletmiş bir arkadaşınız var.
cici mama
Eminönü'nde; alakasız bir sokakta, alakasız bir çıkmazda şimdiye kadar yediğim en güzel tatlıları keşfettim.Minicik 3 masalı ve bi o kadar şirin döşenmiş burası,içerisi kahve ve karamel karışımı bir şey kokuyor.2 hafta olmuş açılalı ondan buram buram hijyen havası da hakim/-(annem gibiiiiiii, çatallarda ve tabaklarda buşalık makinası çiziği var mı diye baktım tabii kiii ).Enemmmmm ,bi yer keşfetmiş olmanın gazıyla muhabbete başladım orda.Böyle küçük işletmelerin sahibinin 'hemen kankalaşma' görevini bu sefer ben üstlendim.Muhabbet biraz daha uzasaydı tüm pastaların ve tartların tarifini bile alabilirdim .Elinden geldiğince en doğru dürüst malzemeyi temin edip onlarla yapmaya çalıştığından,Salzburg'dan radikal bi kararla İstanbula geldiğini,Anneannesinin de zamanında oranın en iyi pastacısı olduğunu ve 3 kuşaktır orda pastane işlettiklerini,ve benim gibi onun da kanserojen dolu şu şeker hamurlu pastalardan nefret ettiğini konuştuk.anlattı ,konuştukkkkk,anlattı ,konuştuk!!!Herneyse çok yediğimden kalllavi bugün sadece roka ve marul yiycem.Kısacası Karatay ve Dukan diyetleri için pek uygun bir yer değil.!
Salı, Nisan 24, 2012
beraber fotosentez yapsak*
Ne zaman evimde yeşiller ve çiçekler olacak acaba?Niye bu ev bitkileriyle bir tensel uyum yok aramızda acaba?Ne aldıysam kuruttum anasını satiim.Kaktüs bile kendi yaşamına son verdi.Kendim beslemekten bi ırak olmamın yanında annemin bi yere giderken emanet ettiği tüm çiçeklerini de kurutmuşluğum var.Kadının gözü gibi baktığı menekşeleri,orkideleri ve ismini bilmediğim tüm çiçeklerini de kuruturdum.Su vermeyi unutup ve ya su verilmiycek çiçeğin alt tasını doldurduğum için sonuç hep annemin küfürleri ile nihayetlendi.Ben çok çiçekli ev bitkisi yerine şu yukarda fotosunu koyduğum yeşil ev bitkisini seviyorum.Ben çocukken annemin arkadaşı Zübeyde teyzenin evinde vardı bundan ,belki ondan bir sıcaklık alıyorum .Tam 80'ler büro bitkisi aslında,çok hoşlanıyorum.Ama çok pahalı kardeşim.Sevgili blog okuyucularım; bu bitkiye sahip olan falan varsa bana hediye etsin şundan .Kurutmamak için ve hakkın rahmetine kavuşmaması için elimden geleni yapacam.Hatta Martha Stewart'ın tüm bölümlerini izler, çiçek bakımı hakkında botanik dağarcığımı bile geliştirebilirim.Kim bilir belki aşılama yöntemi ile çoğaltıp, içimde bi yerlerde saklanan ziraat mühendisi sayesinde dünya yeşiline bi katkıda bile bulunabilirim!!!!!!!!Yeaaaa yazdıklarımın hiç birine ben bile inanmadım.Ne zaman benim ev bitkilerim olcak ya,ne zaman?Bi yere giderken komşuya emanet edeceğim,daha çok yapraklansınlar diye''canım,aşkım günaydınn''diye sevebileceğim(öyle diyo uzmanlar,konuşun anlıyolar diyolar)yeşilliklerim yok.
Pazartesi, Nisan 23, 2012
aeroports de ben!
Kendimi en iyi hissettiğim yer havaalanı.Bi türlü havalimanı diyemiyorum ama neyse.Bazen düşünüyorum hostes mi olaydım acaba diye.Hostes olmaz yer görevlisi olaydım daha iyi olurdu.Abarttığımı zannetmeyin;kesinlikle muhteşem hissediyorum.Bi Uğur Cebeci ruhuyla hazırlanıyorum.Evden çıkışım ,bavullarla merdivenlerde ki mücadele,taksi-havaş nakışları,Atatürk havaalanın giriş kapısı,bavullarla iniş ve check-in.!Ayrıca benim uçağı kaçırma gibi bi durumum asla olamaz çünkü çok erken gidip hemen bavulları postalayıp özgürlüğümü ilan ediyorum.Öyle bankaların vip salonlarına da hayatta girmem.Milletin orda bile kendini sınıflandırmasına deliriyorum hele bunu forsquarelayınca kıçımla gülüyorum.Herneyse böyle ortada ki yerlere oturup bakınıyorum.İnsanlar,insanlar,insanlar...2 saat falan gözlemlemek acayip iyi geliyor bana.Sketchbookum en çok bu anlarda dolar .Ayrıca havalanının en iyi cafesindende alsam her defasında bok gibi çıkan kahveden de vazgeçmem,yarısında içemeden atarım ama her defasında iki katı parayı bayılıp yine alırım(bunun nedenini henüz çözemedim).Sonra öyle mal mal bakmaya devam ederim.Milletin tipinden ülke tahmini yapmaca oynayıp anonsla birlikte kapımı ararım.Saykoya bağlarsam kapıları hemen bulamam(çaktırmadan milletşi takip ederim) \eğer akıllı günümdeysen hemen bulup, millete yardım bile ederim.Son dakka makraj tazelemeden hayatta binmem,yere çakılırız falan öyle allıksız nalları dikmek istemem!Hep uçsam keşke thy ,pegasus megasus bana sponsor olsa.Orda çizdiğim havaalanı çizimleriyle dolu sketchbookumu sonra onlara hediye etsem.Ne var yeaaaaaaaaaaaaaa,niye olmasın.Mil puanım falan da yok amk.O karttan alim bari.Tarkan'ın havaalanı görüntülerinin yanında silik kalabilirim ama iddalıyım blög!
Havaalanında kendimi Monako pirensesi gibi hissetmemin altında yatan psikolojik etkenler nelerdir?(gitme istediği gibi götingen yorumlar hariç).Aranızda bi deli doktoru varsa ya şimdi yorum yapsın ya da ömür boyun sadece iç hatlar uçsun!
yahut ben de*
......''Günler geçtikçe(özellikle de karın,tükenmez buz ve su sarmalı gökleriyle hayatımıza baskın düzenlediği günden beri),Sabrina giderek derin bir bezginliğie ve sessizliğe daldı.Varlığıma tamamıyla kayıtsız,ateşin yanında oturarak ya da ufak pencereden boş sokağı seyrederek saatler geçiriyordu.Evin içinde bir gölge misali sürüklendiğini görüyordum.Bakışlarının soğuk mesafesini nasıl yaracağımı,ya da hem beni hem tüm evi ele geçirmekle tehdit eden sessizlik ağını nasıl kıracağımı bilemeden,alevlerin açtığı fonu çnündeki gözlerini izliyordum gizlice.Sanki kelimeler birden tüm anlamlarını,tüm önemlerini yitirmiş,sanki ateşten çıkan duman,aramızda yüzlerimizi iki yabancının yüzüne çeviren geçitsizbir perde oluşturmuştu.Kar yüzünden içeri tıkılıp onun karşısında otururken,gecenin uykusuz,azaplı ıssızlığyla beslenen kasvetli,bulanık bir uyku haline girerdim,yahut ben de,içinde karaçalı dallarının ve onlarla birlikte anılarımın da yandığı,yangınlı ormanı seyretmeye dalarak saatlerce otururdum.Fakat ,bazen uluyan sessizlik o kadar gür,o kadar derin oluyor ki,daha fazla dayanamayıp mutfaktan ayrılmak zorunda kalıyor ve verandanın karanlığında köpeğin daha insancıl bakışlarını arıyordum.''
JULIO LlAMAZARES/SARI YAĞMUR/SYF.25
mininot:uzun zamandır bu kadar güzel bir çeviriye ağzımın suları akmamıştı.Türkçesi:İnci Yankı
JULIO LlAMAZARES/SARI YAĞMUR/SYF.25
mininot:uzun zamandır bu kadar güzel bir çeviriye ağzımın suları akmamıştı.Türkçesi:İnci Yankı
Pazar, Nisan 22, 2012
kraliçeye arıya tulum toplayın co.tulum deresi*
Hayatı> Bağdat Caddesi,Palladium,Nişantaşı,İstinye Park gibi yerlerden ibaret insanlar var.İstanbul anlayışları sadece bundan ibaret.7 tepeli İstanbul tabiri, 7 kallavi şoping centera tekabül eder .Mesela Tarlabaşı sikilip atılmış heberleri bile yoktur,bi sahafta gidip oturmak bitli işidir.Bu tür aktiviteler fanus dışı başka bir planete ait davranış biçimleridir.Nasıl hayatları devam ettirirler?Kendilerini alışveriş merkezlerinde mi mühim hissederler?Böyle öbek öbek sarı ve fönlü kadın istilasına uğramış heryer.Koloni şeklinde, kraliçe arıya mühimmat topluyorlar sanki.Bir görev için oraya bırakılmış ve hepsi aynı giyinmiş şekilde kendilerine verilen görevi bi an önce yerine getirmek istiyorlar.Yüzlerinde ki o ciddiyet sanki beyin ve omurilik tezi yazan yardımcı doçent edasında.Her hatun kabinde tulum deniyor.O ciddiyetlerini bozup yanlarına gidip :''Be kadın ikea 9.90lık sehpa ebatlarında görün var,memeler olmuş yerçekimi forever,o tulum senin neyine?Bugün ne siksem programı haklı ,valla haklı.Bırakın şu tulumu sadece Cansu Dere ve türevleri giysin abi.Nedir bu hırs ya?Nedir tulum hırsı?Sakin olun abi?O boya o göte o tulum giyilmez.Takla atan paçalı güvercin olursun .Prada defilesinde hatunlar tulum giydi diye H&M kataloğunda tulum giyen 1.85 lik O beden hatunu gördün diye nedir bu cellallenmek ?Onu da giyme .O tulumlar kafanıza geçsin de önünüzü göremeden AVM yürüyen merdivenlerinden aşaaa yuvarlanın.!!!!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)