Cumartesi, Haziran 09, 2012

muhayyerkurdi makamindan,semai usulunden gül postu*



Güllere meyilliyim bu sene,hadi hayırlısı.Ama dalında olacak ,öyle çiçekçi vitrininde görünce bir hissiyat bulutuna bulanmıyorum.
Sarmaşık gülleri ni seyreyliiiiimm bari akşam akşam.Suzan Avcı yine daatacak ortalığı.Çılgın bir cumartesi gecesi için en güzel faaliyet.Miyahhh!

get on the beat *

And then comes a beautiful day with sun,tiger,Meliscan&gelato.
Major Lance - Monkey Time

peki bu coşku niye?

Enemmmmm,sosyal ağlarda gizemli gacılar vaaaaa.Bir toz bulutu,bir sır perdesi .
Bloglayan bir vatandaş olarak, kendimin de kendime kahkaha atmaktan başka çaresi yok:))
nihohahayyy

Cuma, Haziran 08, 2012

dişler acısı bir durum*

Gün içinde insan niye dişlerini sıkar yahu?Hemde her bi şey güzelken,her bi şey 'o la la'iken,ruh tıkırındayken,serotonin filan gırlayken.Acaba çok konuşmaya konuşmaya çenecaazım mı kilitlendi.Noluyor doktor Eğol bey?Etrafımda herkes geveze ve bana konuşmaya fırsat kalmadığı için çeneme kal gelmiş olabilir mi?Her bi cevap olasılık dahilinde.

göz kulak*






Kulak yetim bırakılır mı hiç?
Gözler/görsel gıdayla bezenirken/kulak,/göz ardı edilir mi hiç?
Derinden derinden örs,üzengi ve çekice ulaşan,yammm;
Lamont Dozier - Going To My Roots

Perşembe, Haziran 07, 2012

fiziğine kurban olduğumunun*


Sadece e=m×c² formulünü  bulup göçmediğin için I lav you Albert Einstein:

-“iki şey sonsuzdur, insanoğlunun aptallığı ve kainat, ama ikincisinden o kadar emin değilim...”dediğin için,
-Küçükken sabun yediğin için,
-Freud'a bir mektup yazıp,şu soruyu sorduğun için: "insanlığın ruh yapısını dikkate alarak yaklaşmakta olan savaşı önlemek mümkün müdür?" ,
-Bütün takim elbiselerin aynı renk ve model olduğu için,
-Relativistik fiziği bulman umrumda değil,kedin olduğu için,
-Evinin telefon numarasını ezberleyeyip cebinde taşığıdın için(bendenizde cep numaramı aylarca ezberleyememiştim ama benim husus tamamen denyoluktan,ileri zekalıktan değil )
-"vegetarian food leaves a deep impression on our nature. if the whole world adopts vegetarianism, it can change the destiny of humankind."dediğin için,
-'The world as i see it'  kitabın ile sosyologcasına,tespitlerinle şaşırttığın için( dönemin amerikası ve avrupası üzerine yaptığı gözlemler, sunumlar,karşılaştırıp neden aramalar ve din-tanrı hakkındaki satırlar müthiş. kitabı pdf dosyası olaraktan intörnette bulabilirsiniz)



çekim arkası vol.binbeşyüz



 


Çalışmaktan en çok zevk aldığım,her alanda elimden tutan,mesleğin ilk başlarında ne var ne yok öğreten,hatta bana tv yolunu dolaylı olarak açan Tac. mesleği bırakıp taa Thailand'a yerleşme kararı aldığında 'donkkkk'olmuştum.İşe güce küsmüş,bi bok yapmak istememiştim, zaten sevilmeyen bir ekiptik ve o  gidince herkes göbek atmıştı.ni ho ha ha.Ama gelin bana sorun.''Kimden renk alıcam?,Kim beni onun kadar anlar?Kimle stüdyo elektriğim bu kadar uyar? derken, Kadir gecesi çok mu dua ettim bilmiyorum ama Tac geri döndü.Bir döndü pir döndü.Onsuz çekim olmaz,ondan başka avrupa fatihi olmaz,onun melez kalp kapakçıkları başka bir bünyede olmaz,onun sanat gözü olmadan, onsuz foto olmazdı zaten.

mini not:Welcome Tac!
Postu google translate de çeviririverirsin artık.Sonuç ne çıkar bilmiyorum ama küfür etmediğimden emin ol:)

Çarşamba, Haziran 06, 2012

duygusal teknoloji


Her bi şeye anında bağlanan bendeniz; aynı anda laptopumu,telefonumu ve mini fotoğraf makinamı değiştirdim.Hali hazırda asırlık Sony Vaio'mun yası bitmemişken(bildiğiniz tekno-depresyon yaşamıştım:)) hop başka bir değişim,başka bir ekran.Teknolojik topyekün değişim ve gelişime zor adapte oluyorum,illa alıştığımı istiyorum.Bakalım bu yeni bebelere alışmam kaç günümü alacak.Dijitürk kumandayı değiştirince bile 'niyahhh' olan bendenizin bünyesi bu yeni yapılanmayı hemen böğrüne basabilecek mi.
Neden bu hal-tavrım bilemiyorum.Yeniyi öğrenme girişimine karşı bir tembellik mi ,yoksa 'bildiğim olsun çamurdan olsun'kolaycılığı mı ?

sebze-meyve hali 'fettan meyve yeme' workshopu.vol.I

Geç kalmış sayılmayız kızanlar;ladylik ve şuh meyve tüketimi için hala umut var.Bundan böyle kirazı böyle yiyecez.Dudağın yanına götürüp biraz bekleyecez ve dudakları öne ivmelenmesi için efor sarfedecez.Çekirdeği nazikçe parmak uçlarımızla alıp ayrı bi çekirdek tabağına koyacağız ama bunlar çok yavaş olacak.Yani eskiden yaptığımız gibi 2 taneyi ağzımıza atıp,çekirdekleri ağızdan direk tabağa 'püüü' diye çıkarmak ve ya çekirdekleri avucumuzda biriktirmek gibi Türk kiraz yeme sanatına ait alışkanlıklardan vazgeçecez.Ha çekirdekleri kirazların bulunduğu tabağın kenarına değil ayrı bir çekirdek tabağına koyacaz ve öyle saniyede 78 kirazı hakkın rahmetine kavuşturmayacaz(yavaştan yavaştan,hayvanlığın alemi yok.Tamam anlıyorum acelenizi, kiraz erken kurtlanıyor ama yine de içimizde ki öğütücüyü gizlemekte fayda var).
Doğma büyüme Bakingam saraylı ama üzüm,muz ve kiraz görünce de pileyboy kızı olmak hepimizin hakkı.Elmayı özellikle bu ekibe katmadım.Neden?Zatiiii elmayı bıçak eşliğinde çok şuh ve vahşi yiyen bir toplumuzda ondan!!!!

Salı, Haziran 05, 2012

girince alışıyorsun,gir*

Ne zaman denize gircez biz?
İlk temas anında kıçımız donacak biliyorum ama her sağlıklı Türk bağyanı gibi bendeniz de ilk önce dizlerime kadar gidip yarım saat diz boyunda takılıp sağa sola bakınacam(zaman kazanıciiim), yarım saat de bel boyunda takılacam.Sonra benden önce dalan birinin''gir valla suyun içi çok güzel,girince alışıyor insan'' demesini bekliycem.İlk suya giren kobayın ''suyun içi dışarsından daha sıcak'' onayını almak bile o an için kesmeyecek.Etrafımda bir Türk erkeği varsa ıslatmasını bekliycem,kaçıcam ve ''yapma yaaa,lütfen valla giremem bak'' diyecem.Tüm aşamalardan başarıyla geçtikten sonra artık plajdan izleyenlere ayıp olmasın diye kendimi sırt üstü suya bırakacam.
Sonra Avusturya'lı bir arkadaşımın bir yorumu gelecek aklıma ve sırıtıcam:''Yunanlılar ve Türkler niye denize girmeden önce suyun ortasında öylecene duruyorlar?,niye hemen girmiyorlar?''

Pazartesi, Haziran 04, 2012

ibibikler calm down ola*





Sinyorlar Sinyorinalar;
Öfkesini evcilleştirememiş bir haftayı kim ister,ılıman bi hafta ola.
'mavi nurdan bir ırmak/gölgece bir salıncak' da ola.

Pazar, Haziran 03, 2012

-please sir, i want some more

Küçükken 40 kere okuduğum Charles Dickens hikayesinin, Roman Polanski filmini de 40 kere izledim galiba.O zaman otomatikman Oliver Twist fanı mı oluyorum ben?Küçükken kitabı okurken,Dickens'ın Londra tasvirini kafamda canlandırırdım hep;Oliver'ın yırtık pantolonunu,dumanlı sokakları,tuğla evleri ve kuru ekmekleri.Yıllar sonra Polanski geldi ve o hayalimde canlanırdığım eski Londra sokaklarını önüme serdi.Oliver tıpkısının aynısıydı ve o çatı katının tahtaları,sokak köpekleri ve Nacy'nin şapkaları;hepsi aynıydı.Tanıdıktı sokaklar,kostümler,Victorian England halleri ve cep saatleri...
Bu kimin başarısı bilemedim?Dickens'ın usta tasvir yeteneği mi yoksa Polanski'nin bir film yönetmeni değil Dickens'ın kelimelerinin bi elçisi oluşu mu? Karakterler, kostümler o kadar başarılı ki, Ben Kingsley'in her sahnesinde o kapkara dişlerinin kokusunu bile duyar gibi oluyor insan

Production designer Allan Starski, costume designer Anna B. Sheppard, cinematographer Paweł Edelman,  composer Rachel Portman ve Supervising Art Director Keith Pain her dönem filmini alıp uçuruyor ve sanırım en büyük kanıtı Oliver Twist.Filmi durağan ve basit bulanlar bile bir art directing şahaseri olarak sonuna kadar izleyebilir.

Ortaokulda okuduğu kitapla Fagin'den nefret eden her çocuk filmin son sahnesi ile Fagin'le barışıyor.''-please sir, i want some more''lafı halen yürekleri dağlıyor. Nancy'ye ya bi şey olursa paniği eşşek kadar olsanızda devam ediyor.Oliver'ın kurtulmuş olmasının huzuru dört bir yanınızı ilelebet sarıyor.