Şapka konusu hassas bir mevzu,yıllar içinde insanın kendine hangi tür şapka yapısının yakışıp yakışmadığını tespit etmesi gerekiyor>yoksa| surat tipine uymayan bi şapka insanı bir aliene dönüştürebiliyor.Bazen sadece bir modelle idare etmeniz gerekebilir bazen ise şapkanın size yakışmadığını paşa paşa kabul etmek gerekir.Bunda inat eden kadınları anlamakta zorlanıyorum,bir modele inatla dadadan insanlar var (ama bu olabilir çünkü insan kendini eleştirme konusunda aynalara gözleri hep kapatabiliyor).Ergenlik ve üniversite yıllarımda ben de yaptım bu hatalı şapka denemelerini.İnsan her yeni gün kendi bedenini ve yüz hatlarını daha iyi tanıyor.Yüzüm uzun olduğu için benim şapka skalamda sadece iki şapka tarzı vardır.Kafamın yapısı,yüz hatlarım ve giyim tarzımı gözönüne alarak deneme-yanılma yöntemleri ile bana uygun tarzı yıllar içinde oluşturdum.Allahtan şapka çeşitliliği sevgimi çekimlerde bi nebze gideriyorum lakin modellere şapka seçmek de en az kendim takıyormuşum gibi zevkli. Sedece klasik ve modern şapkalar değil ;dönem ve geleneksel şapkalar da ilgi alanıma giriyor.Uzunca yıllar araştırmalarım oldu bu konuda.Beni en çok büyüleyen Moğolistan şapka tarihi olmuştur aralarında.Geleneksel Moğol şapkalarını,trt ekranlarından bi nebze anlatmaya çalışmıştım ama 500 adet şapkadan sadece 50 tanesi anlatabilmek nasip olmuştu.Umarım tüm araştırmalarım tamamlanınca sadece bu konu hakkında bir kitap hazırlayabilecek birikime sahip olabilirim.Çünkü öyle köklü bir şapka tarihi ve tasarım yaratıcılığı görmekteyiz ki Avrupa'nın şapka modasına bile zaman zaman derinden esin kaynağı olduğunu anlamak için alim olmaya gerek yok. Herneyse ilk paragraf bitişine hemen kaynak yapıyorum.Şapka tanıtımlarını seviyorum,şapkayla alakalı her yeniliği ve eskiliği takip etmeyi seviyorum,adapte ediliş süreçlerini ve yeni tasarımcılar yetiştiğine şahit olmayı seviyorum. Veeeeee yine yeniden, çok muazzam hazırlanmış vintage şapka modellerinin yeni nesil elinden çıkmış hali ile karşı karşıyaydım.Daha önce de dediğim gibi ürünlere katologdan değil dokunarak temasa geçtiğim zaman o parçayı daha sağlam hissediyorum.Dönem stylingi ve retro art directin erbabları için çıldırısıya bi organizasyondu.Biraz daha keskin vualet istermiydiniz madame?
Bazı günler>elektronlar vasıtasıyla transfer edilen enerji miktarı fazlalaşıyor.Garip bi şey oluyor bazı günler beden-ruh bileşkesinde. Sağ omzuna dokunuveriyor bi şey ve bazen dokunmasına gerek kalmadan,ruhun öne atılıp çekiyor bi nefeste tüm atomları bedenine.Thomas Alva Edisonhalt edebiliyor yanınızda,o derece yani.Kocaman bi şey olmasına gerek yok,minik bir nokta kafi gelebiliyor o bi taşım kaynamalara. The house that my father buit videosunu ne zamandır paylaşmayı düşünüyordum ama unutup durdum.Dün çeki-düzen esnasında denk geldim tekrar ve ısrarla tanışmanızı istedim.Demin tekrar tekrar izlerken,bir yıl önce ilk kez izlediğim an hissettiğim şeyleri bi daha hissettim ve aynı soruyu tekrar sordum ;''Bir gözyaşı bundan daha güzel anlatılabilir mi?'' Sadik Kwaish Alfrajikompozisyonları beni bi yerden yakalıyor.Allem edip kullem edip yakalamıyor,sadece bir kalem vurgusuyla yakalıyor.İşte o noktada bendeniz bir vezir-ül kehribai oluveriyorum. İyi akşamlar!
Dün tüm gün, öyle bi anma hizmeti yaptım ki akıllara zarar.Tüm bu kompüterin dosyalarına,fotolarına,linklerine söve söve düzen tertip komiteciliği yaptım.Bi evin ince temizliğinden,baza altı organizasyonlarından ve kışlıkların vakumlanıp hurçlanması geleneksel faaliyetinden çok daha zor olduğunu itiraf etmeliyim.Gece uyuduğumda kafamda halen dosyalar,fotolar ve dolan çöp kutusu şekilleri uçuşuyordu.'Bu dosyayı silmek istediğinizden emin misiniz?' sorusuna hep başım dik ve emin bi şekilde 'yes amk'diye net cevaplar verdim.Annem duysa gurur duyardı benimle.Yemin ederim, en az duşakabinin kenarlarını Clintbang'lemişimcesine göğsü kabarırdı. Yok zart fotolar,yok zurt fotolar,günlük fotolarımla iş fotolarım karışmış,last touch öncesi ve sonrası tüm çekim fotoları akraba olmuş,notlar almışım ama altına işin ismini yazmamışım,tonla model fotosu ve kaydı,kendi kişisel notlarım,kolajlarım.instagram ve hipstamatic mipstamaticler her yırtık dondan fırlamış zaten.Videolar,filmler ve favoriler coşmuş,link tufanı nirvanaya ermiş.Ama yılmadım ve haklarından geldim.Gözlerimi bu uğurda heba etmiş olabilme yüzdem çok yüksek ama başardım.Hızımı alamayıp kendimi aştım ve çerçeve farklılıklarına göre bile fotoları ayrı dosyaladım.Valla gözlerim doldu, böyle her dosyanın üzerine dantel asıp uzaktan masa üstümü izleyesim geldi.Zaman değişti artık,okullarda eğitsel kollarda bulunan 'temizlik kolu','masa üstü temizlik kolu'olarak değiştirilmeli.Bu benim dün bulduğum çılgın sanal projem. Ama sonra düşündüm 'ne oluyo lağn?,tüm bunlarda neyin nesi?' ''Anammm,tüm hayatımız şu minnacık şeyin içinde ne korkunç''dedim kendi kendime.Evet olm düşününce çok garip bi şey.Arkadaşlarımızla iletişim,iş ve zevklerimizin çoğu,ilgi alanı arşivlerimiz bile şu kutunun içinde.Ve bence>Maya biraderler, bu hususa parmak sokmak istedi.Hatta dün gece, kompüter içi dezenfekte görevimden sonra Maya'ların mesajını daha sağlam aldım ve cevaben;'çaktım köfteyi'dedim gökyüzüne bakıp.Zombi olmuşuz haberimiz yok.Allahtan bilgisayar oyunu ,arkadaşlık siteleri,forum fareliği ve diğer fotolu ve yazılı ileti siteleri gibi kötü alışkanlıklarım yok.ehueueueue.Bi de onlar olsaydı> welcome to the cyber cinnet.Temiz masaüstü temiz toplum.uheuhue.Sağlık bakanlığından onaylı hijyenik kafalaaaaaa.&desktop crew. Toplayın laaaa desktopunuzu,aniden bi misafir gelir bi şey olur.Sırım gibi sarı dosyaları dizin bakiyim yanyana.oh mis! Peki yaa mp3 ve lö youtube arşiv dosyaları?Heraldes gonsales.Minimum 3 saat,hadi kolay gele. Le musica: Uncle Funkenstein
Şayet kocaman bir evim ve sabit yaşadığım bir şehrim olsaydı, evin genişçe bir bölümü teneke kutular ve minik şişeler tarafından istila edilmiş olurdu.Şu Amerikan filmlerinde olduğu gibi kocaman bir garaj bile olabilirdi ve orayı sergi yeri yapardım(o garajlarda hep duvara asılı testere olur).Ve yüksek bir olasılık, Nat Geo'nun şu 'istifçiler'belgesel kuşağının bir bölümüne onur konuğu olarak iştirak etmiş olurdum.Orda gördüğümüz kadınlar gibi 'atmayınnnnnn ya o bana lazımmmmmmmmm'diye ağlardım ve belediye görevlilerini pataklamaya girişirdim. Şimdiye kadar görmüş olduğum en kapsamlı ve uluslararası kutu cennetini bulmuş bulunmaktayım.Bana göre manyas kuş cennetinden daha cikcik ama kimine göre teneke yığını.Lakin bendeniz hunharca cezbedildim desem yeridir.Gel gör ki bu cezbedilişi, sahip olma canavarına dönüştürmemek için ekstra bir efor sarfediyorum.Tam elim birine gidip almak istediğim an, otokontrol airbagler -Bommmm- diye açılıyor ve beni bu sevdadan alı-koyuyor.Saatlerce üzerlerinde bulunan resimleri hatim edebilirim,o minik şişeleri evirip çevirebilirim,tüm puda şişelerinin arkasında bulunan içerikleri okuyabilirim.O dönemler reklam ve ürün ressamlığı diye bir şey olduğu için çok özel kutular var aralarında.Çok eski dönemlerde; sadece ve sadece 30 adet üretilmiş parfümler var ,20 adet üretilmiş pudralar var ve bacak suları var.Evet evet bi dönem çok moda olmuş bu ;bi grup kadın özel kokmak istemiş ve kendilerinde olan parfüm ve saç pudrası kimselerde olmasın istemişler.İşte o andan itibaren eczaneler, kişiye özel kolonyalar ve pudralar üzerinde çalışmaya başlamış.Normalin iki misli fiyata ama özel ve sınırlı sayıda üretime geçmişler .O şişelerin hepsinin üzerinde el işçiliği var,işte onları bulmak çok zor.Ve bazen kişiye özel şişe ve kutu tasarımına bile rastlanıyor.Misal bir madame pudra kutusunun üzerinde melek figürleri istiyor ve ürün ressamları eczaneler aracılığıyla bu istediği yerine getiriyor.Bi kaç parçayı burda bulabildim ama sadece bakmakla yetinebildim.Çok güzellerdi,tüm aşınmışlıkları ve yitip giden kokularıyla,solmuş şişe renkleriyle bile halen çok güzellerdi. İnanılmaz, kutucu keşfimin akşamı bu videoya denk geldim.Bayıldım ve gülümsedim.''Çok çok çok güzel''dedim sesli olarak kendi kendime.Ahşap kulübelerini hiç mi hiç kıskanmadım. Sanırım hemen şimdi misafirliğe gitmek istiyorum: Kenyan & Grace by Gary Nadeau
İlham ve çıkış noktası bir film oldu.Jack Arnold'un yönetmeni olduğu, 1957 yılı yapımı The Tattered Dress filmi.Konu nasıl açıldı diye düşündüm,sanırım;Arnold filmleri hakkında konuşurken ve arşivleme isteğimizi dile getirdiğimiz esnada çıktı.Jeff Chandler, Jeanne Crain, Jack Carson, Gail Russell, and Elaine Stewart ve ve ve bizim esas oğlan sonuca ulaşabilecek mi? Şu meşhur elbisenin modern hali yaratıldı.Filmde kullanılan broşlar ve şapkalar sanki zaman tünelinen yanımıza ışınlandı.Sarı saçlar 2 kare sonra yumuşak kahveye dönüştü.Bi kaç korsesi bolcana swimsuit bulundu. Siyah beyaz bir Mr.Blane ise olayların izini sürmeye devam etti ama hep fettanlara çarptı.
"But I don’t want to go among mad people," Alice remarked. "Oh, you can’t help that," said the Cat: "we’re all mad here. I’m mad. You’re mad." "How do you know I’m mad?" said Alice. "You must be," said the Cat, or you wouldn’t have come here." -Lewis Carroll /Alice in Wonderland
Bazı işlerde make-up styling en zorlayan halka haline gelebiliyor.Kumaş türüyle far yapısı birlikteliğini bile düşünmeniz gerekebiliyor.O renk skalasını yalayıp yutmak ve bir allığın ayakkabıyla olan dansına bile kafa patlatmak elzemleşiyor.Bazı büyük işler,titiz fotoğrafçı ve bol ışıklı çekimlerde bu fazlasıyla isteniyor.Bunun için head makyöz ile minimum 3 toplantı yapmanız gerekiyor.'Hikaye bizden ne istiyor?,bakışların,kumaşların ve objektifin istekleri ne yönde' diye konuşmalar ve yaratım süreçleri lazım geliyor.Herkesin komplekslerinden ve egolarından arındığı bir ortamda bu sistem çok güzel işliyor.Bizim ülkemizde boğaz boğaz gelebilenecek ve triplerin havada uçuşacağı durumlara rastlandığını söyliyemiycem.Neden?Çünkü ortak amaç; ortaya bir sanat eseri çıkarmak,el birliğiyle bunun bir parçası olmaya çalışmak ve birbirinin birikimlerinden beslenmeye çalışmak.Misal, kendimden 10 yaş genç bir yardımcı asistandan -kontrast renklerle- ilgili öyle bir ayrıntı öğrendim ki, o günün en mutlu insanı ben oldum.Karışmalar güzeldir.