Cuma, Haziran 15, 2012

you aromatic zakkumgiller familya*

Kafamda;sarımsak,zeytinyağı ve hintyağından oluşan karışımla 'beter ol kokarca' şeklini aldım 5 dakka önce.(sarımsak ve zeytinyağı 1 hafta içiçe bekliyor,1 hafta sonra hintyağını da katıp kafatasına sürüyorsun ve ahenkle saç dibin nemalanıyor).Akşama doğru bu esansı deniz suyuna salma gibi bir planım var lakin duşla falan arınacak durumda değilim.Plaja koku bombası atıp kayıplara karışacam.İşin garibi kokuya burnum alıştı ve acayip iyi geldi,sanki kafamda muhteşem samısaklı bi makarna ile doşalıyorum.Sanki sanki sanki dereotlu harkularde bi cacık tası var kafamda.

Sarımsak, kafayı güzel yapar mı acep(tansiyonu düşürdüğüne göre)?Yani kafa derimden beyne nüfus edip -hücreleri bi dünya- yapar mı?Allium sativum,germanyum ve selenyum bereketi oohh ohhh.Sarımsak saç maskesine bağımlı oluyormuşum.
Yahu koca Zeus'un hem tanrıların hem de insanların tanrısı olduğu dönemde bir hekim 'ölümsüzlüğün formülünü' bulduğunu iddia eder,ahan sana sarımsak işte bu.Zeus sonra tapmaya başlamış bu merete,şimdi kalkıp biz 'ayy iğvençç koyuyor mu diycez?
Ohh mösyö vur fosforun,çinkonun,a, b1, c fitaminlerinin dibine dibine.
Gimme some lokman hekimmmmmmm.niyahh

Kokarca dansı için:
The kats - The New Bump and Twist

umut&umarım*



Çizimler bi hafta sonra bir araya getirilecek.'Ortaya ne çıkacak' diyerek merak tufanı içindeyim.Daha önce Berlin'de gerçekleşen çalışmanın başka bi ayağı.Hem çizim,hem tasarım,hem fotoğraf, hem de sanat yönetmenliği pigmentlerinin faal olup sunulması gereken bir yarışma.Berlin'de yarışamcıydım ve dünya üçüncüsü olmuştum.Bir sene sonra bu sefer jüriyim,sanal jürilik yapacam.(yahu kaderimde konuşlanan bu jüri üyeliği durumuna ne diyorsunuz).

Hem güzel sanatlar-resim-okuyup üzerine moda tasarım eğitimi çakan ne çok genç varmış.Acayip güzel gelişmeler bunlar.Bu iki yeteneğin birbirini çok iyi beslediğini düşünüyorum.Bu sene yaş ortalaması acayip düşmüş,ne güzel.Umarım> bir çizgi bile çizemeyip ve dünya üzerinde bulunan binlerce kumaş türünden sadece sateni tanıyıp tasarımcılık oynamaya kalkan dangozların yerini bu yetenekli gençler alır.Bu ülkede çok zor ama umarım yurtdışında 'el üstünde'tutulurlar.

Perşembe, Haziran 14, 2012

infrared&ultaviole>çinko oksit&titan dioksit'e karşı*


Güneşe mesafemi korumaya çalışsam da lekeler kapıda bekliyor gibi hissiyatlar içindeyim.Son 3 senedir daha dikkatli olmaya çalışıyorum.(annemde güneş lekesi var,ya bende de olursa paniği).Ve bu son 3 sene içinde aldığım yüz koruma kremlerinin yapısı bir türlü cildimle uyuşmamıştı.Çoğğğ önceleri vucudum için aldığım (nivea)yağı suratada kullanıyordum ama baktım minik kahverengilikler göz kırpıyor 'enemmmm'dedim.Akabinde şu bilindik Fransız eczane markalarını denedim; çok yağlı gelip,cildi bloke ettiği için mini sivilcelere sebiyet verdi.Ama bu üründen o kadar memnunum ki sizinle en acilinden paylaşmak istedim.Hani benim durumumda olanlar varsa bilsin diye.Cumlaude lab.;karma ciltler için,parlamayı önleyici ve yapışmayan.Ferahladım ve üzerimden bi yük kalkmış gibi hissediyorum.Umarım güneşe laf geçirebilir.

Diğer bir sorunum ise;plajda her çekilen fotoda kımızı,yağlı suratla çıkmamdı.Güneşin altında yapış bi sıfat.(Çünkü daha önce seçtiğim ve ya bulabildiğim ürünler suratımı bu hale getiriyordu).Bu renkli nemlendirici kıvamında bi şii.Kocamanıda var bunun ama ben minik aldım ilk tanışma tedirginliğiyle.Niyahh.Bu compacto inanılmaz bi şey arkadaşlar;güzel ton veriyor ve yine 30 korumaya sahip.50 faktör olanı.da vardı ama 50 faktör lafı çok korkutucu geliyor bana.Sonuçta hepsi kimsasal 50'de 30'da,ha bi eksik ha bi fazla ;sistem bizi çok fena köşeye sıkıştırdı.Allahın güneşinden korunmak için para bayılıyoz.Ne o,leke olmasın.Ne o,ozon delindi.te allam ya.



mininot:Kesinlikle reklam içerikli bir post değildir.Bu konuya 2005'den bu yana  takık ve tepkisel olduğumu beni okuyan herkes biliyordur umarım.Ben şahsen bloglarda önerilen bir çok şeye reklam olduğu için inanmıyorum(çünkü bu mailler bana da geliyor;bizden bahset sana beleş ürün yollayalım gibi ama inanın geri bile dönmüyorum maillere).O yüzden bunu bir 'tavsiye ve tecrübe edilip beğenilmiş' postu olarak alın.Ve kullanıp güzel güzel kulaklarımı çınlatın.Çüzzz leydi and gentıl.

hep bi*




Güneş hep bi ağızdan
Oksijen hep bi ağızdan
Desenler hep bi ağızdan
Uyanan duyular hep bi ağızdan;
Peggy Lee-It's a good day

Çarşamba, Haziran 13, 2012

Kaç köy düğününde GÜL ALİ eşliğinde attırdın göbecikleri ?

Doğduğum ve büyüdüğüm şehir olan Çanakkale'ye aşığım ben.Ailemin kökeni Rize'ye dayanıyor emme-velakin onlarda çocuk yaşta Çanakkale'ye gelmişler.Kardeşlerimi ve beni annem bu şehirde doğurdu.Her güzelliğini tadarak,hissederek ve paylaşarak büyüdük şehrimizde.Ondandır Çanakkale çocuklarının ,hem hassas hem de sahiplenici yaklaşmaları.Neden bilmem çocukluğumda yaşadığım bu minik şehrin şimdilerde kocamanlaşması beni çok üzüyor.O kocaman bahçeli evlerin bulunduğu,gül kokularının tüm caddeyi sardığı Balıkkesir caddesinin berbat apartmanlarla kuşatılması taa içimden bir yerlere dokuyor.Modern, minimal evler ve siteler şehri kuşatırken ;o cam dış giydirmeler,asimetrik garip yapılar gözlerimi yordukça yoruyor.Doğar doğmaz geldiğim ilk ev/yazlık olan Güzelyalı köyü,bir balıkçı köyüyken şimdilerde bakmaya bile ürktüğüm statü belirtisi yazlık sitelerinin çirkinliğinden nasibini alıyor.

Assos,Bozcaada,Kaz dağı ve Gökçeada ise özenti yerli turist akımınının kurbanı.Sadece bu manzarayı görmeye dayanamadığım için gitmek bile istemiyorum artık.Benim gibi bi çok Çanakkale'li arkadaşlarım da aynı hissiyat içinde.Yıllar önce Marmaris ve Bodrum kuşatmasının ilk zamanları gibi.Küçüklüğümün bu ıssız güzellikleri,herkesin birbirini tadığı o samimiyet artık yok oluyor.Bu doğa güzelliklerinin üzerine hunharca yüklenen popüler kültür emekçileri durdurak bilmiyor,sıkılıp yeni popüler mekanlar arıyorlar kendilerine.Bozcaada bitti Gökçeada var sırada gibi.Kaz dağı zaten parçalanmak ve yeşilin yerini kahverengi binalara teslim etmenin ucunda.İstanbul'da Büyükada ve diğer adanın yerlilerinin gelen yazlıkçıları neden istemediklerini şimdi çok daha iyi anlıyorum.Eskiden anlıyamazdım ama inanın şimdi onları daha iyi anlıyorum.Bunun aşkla alakası var ,sahiplenme ve çirkinleşmesine gözyumama ile alakası var.Kalabalıklaştıkça ruhunu kaybetme ve anıların silinmesi ile alakası var.

Bu yerlerin arasında en çok canımı acıtan tabii ki Bozcaada'nın durumu.Yukarıda ki foto yerel gazeteden alınmıştır.Bu konu Çanakkale halkı tarafından oldukça sık konuşuyor.İçgüdüsel tepki olarak gitme ismememizin sebebi var elbet,en azından benim o topraklarda doğmuş biri olarak onlarca sebebim var .Bodrum'laşmasına şahit olmak istemiyoruz(fiyatlar geçti bile),gogocuların anayurdu diye namlanması feci,çocukluk ve ergenlik anılarımızda kalsın istiyoruz.Bunun dışında, turistlerin bilmediği(henüz) halen bi kaç gizli yerimiz var gitmeyi tercih ettiğimiz(allahtan buraları bize bıraktınız,yoksa cidden dağdan gelip bağdakini kovuyor lafını cuk'laştıracaktınız trend avcıları).

Ha bi de 3 kere gidenlerin başımıza Bozcaada uzmanı kesilmesi de cabası ;sanki bizi bize yarım yamalak anlatıyorlar gibi.O üzümün tarihçesini bilmeden,Çanakkale'yi bilmeden,Homeros'u okumadan sadece foursquarelamak ve balık rakı için gidiyorlar ve ve ve bu birikimsizlikle adayı daha çok insana pompalamaya çalışıyorlar.Sonuç:bilinçsiz dozer bir kitle!.Sanal alemde olsun gerçek hayatta olsun bu uzmanları görüp gülüyorum(gülüyoruz yerliler olarak).Assos uzmanları,Kaz dağı entelizmin dorukları keşifçileri,,ooo dolu etraf ama en çok Bozcaada uzmanı dolu tabii ki(mistik ada tercihi yolu terndlerden geçen ,Bodrum beachleri yerine daha entel ada insanı olmayı seçiyorumcular,ada ruhucular).Geçen yıl bir köşe yazarı kızcaazımız adaya bir kere ayak basmasının ardından içinde önerilerinin de olduğu bir yazı yazmıştı.O yörenin ruhunu bilmeden,altyapısını bilmeden,'gelişsin,kocaman olsun,aazına sıçılsın,saldırın' temalı bir yazıydı.Eski bir sınıf arkadaşım da ona bir mail döşemişti ve o maili yayınladı,özür dileyerek hemde.Duygusal ve gözlerini bu topraklarda açmış insanların buraların üzerine nasıl titrediğiyle alakalı bir maildi.(Bu tepki aslında hepimizin ortak sesiydi)

Nasıl bi yerin uzmanı olursun bi kaç kere gidişle.Kaç Türkmen köyünden artliiiiiin oldu?Kaç kere manitanlara toplara çıktın?Kaç kere karanlık liman yolunda bira çaktın?Kaç kere gece Giritlinin teknesini bekleyip 12de boklu  kebap yedin?Sarıçay'da vaftiz oldun mu?Kaç köy düğününde GÜL ALİ eşliğinde attırdın göbecikleri ki?Ha?Ha işte o zaman uzmanca atıp tutmayacan.''Ben bilir kişi değilim marı'' diyecen,adaya gelip balığını yiyip,güzel ve kazıklanarak kahvaltılar edip ,şarabını alıp,instagrama fotosunu koyup,facebookda yer bildirimi yapıp gazını çıkarıp,denizine girip bronzlaşıp dönecen.Başka yer IN olunca zaten gelmeyecen.
Şehrimi ve anılarımı kirleti kirleti verme!

éclair

Sabah sabah -ekler- krizi!!!donk!!!.Ama sadece Taksim Gezi pastanesinin ekleri,bi başkası değil.Gezi'den başka bi yerde ekler yediğim zaman kahverengi sana yağı yiyormuşum gibi geliyor bana.Bu sıcakta 'ne ekleri?' diye sormayın çünkü Gezi'nin bebeleri kuş kadar hafif.Ekler bence başlı başına bir uzmanlık alanı,yani her pastacının yapabileceği iş değil.Kötüsünün mide bulandırdığı, iyisinin ise kendini özlettiği my dear Eclair.Ekler gurmesi olarak her bi yerde test etmişliğim vardır bu mereti ama ı-ıhh 'gezi is the best'.
2 sene önce haftanın 3 günü yeni çıkmış mini eklerleri alıp yola revan olmak kadar keyifli bir an yoktu.Bazen ise Ruhat'la erkenden Gezi'de buluşup ekler ve kahve ikilisine gömülmek gibi fantazyalarımız vardı.Mini mini lüp lüp.
Almanlar liebesknochen diyor, yani ask kemiği.Homm doğru söze ne denir Hans?
Niyahhhh ,istedim,ölcem!

Salı, Haziran 12, 2012

nam nam*



'Yaz,renk ve bahçe' temalı çekim.Mikro mikro gerçekleştiği için dergi üzerinde görünümü şu halinden çok farklı çıkıyor.O yeşil şapka benim.Hemen yarın Kale akabinde Ayvalık çıkartması için oldukça ideal.Şap başıma şap başıma.
nam nam,yeşil şapkayla kavuşmamıza gelsin:
Damu The Fudgemunk - Colorful Storms

balcone*



Güzel balkon görünce çakılıp kalıyorum.Yeni balkonlardan bahsetmiyorum pek tabii ki.'Modernlik'adı altında katledilen balkonların pimapenle kaplanıp depo yapıldığı balkonlardan da bahsetmiyorum.Sanat eseri misali işlenmiş eski balkonlardan bahsediyorum;huzur veren,çıkıp civciv gibi kafana güneşe uzatabileceğin,açık bıraktığında perdenin bi içeri bi dışarı salınmasını izleyeceğin balkonlar var gönlümde.Bazen de oturup bakındığım bi balkon;aynen Edouard Manet'in resmettiği Manet ve Magritte'nin balkonu gibi.Böyle bir balkona sahip olmadığım için de sadece bakmakla yetiniyorum.Eski evlerin balkonları saatlerce izlersem 'deli'derler diye sadece kısıtlı dakikar kesebiliyorum.

Balkon sevdam bununla sınırlı değil benim.'Balkon' en sevdiğim Jean Genet oyunudur .Arzulu sözcüklerinin etkisini seven biriyim.Derya Alabora'nın muhteşem oyunluğu karşısında gözleri yuvalarından fırlayan o insanlardan biriyim.Ve Genet'in şu sözüne aşık olan biriyim:"geceleri, çoğu zaman, uyanık, beklerim.uyuyanların uykusunun kapısında dikilen nöbetçiyim ben; o uyku benden sorulur.düşün kalıba girmez kütlesi üzerinde yüzen ruhum ben''

Pazartesi, Haziran 11, 2012

az evrilmiş aşk*

Aşk,çocuklaştırır,yetmez;"evet Darıca'daki son maymun benim" dedirtir.
Maymunlaşın mütemadiyen.

yüklem nerdesin*

Devrik cümle romantizmi kadar sıcak bir gün.
Güzel di mi sabah?
Sabah güzel di mi?
The Octopus Project - The Adjuster iyi gider di mi?
İyi gider di mi The Octopus Project - The Adjuster?

Pazar, Haziran 10, 2012

en neonlu/en safiyane tu youuuuuuuuuu!




Haziran insanını severim,ikizler burcu insanını severim .Bir ikizler burcu olarak en sevdiğim arkadaşlarımın.da birer ikizler mensubu olması tesadüf mü?Çok ortak zevklerimiz ve beğenilerimizin olmasının yanında bizi ayıran tek nokta; doğum günü pastası istemeleri.Dağın tepesinde 'bana basta bulun' diye tutturmam mesela:)Ama olsun 'arkadaşımız,gardaşımız,bacımız' diyerek doğum günü şımarma seanslarına hakkı vardır hakka tapan dedik.
Ben doğum günlerimi tek başıma kutlamak ve kendimle kalmaktan hoşlanıyorum sanki(manita olsun olmasun,kanka kaynasın kaynamasın böyle bir kendi kendimle en sıradan günü yaşama isteği).Facebook ''iyi ki doğdun,mutlu yıllar cnm'' mesajları yeter artar gari ,kısa günün dost kar-ı oluyor.Telefondan bile hoşlaşmıyorum yane.Strahd von zarovich'in felsefesine mi geliyorum yoğusaa; "ölüme bir yıl daha yaklaşmamı mı kutluyorsunuz ibneler?" der kendileri.

her güzelin bi kusuru var*

Melo'nun püsük hanımının poşet fetişi artık maximum seviyelerde seyreylemeye başladı.İçine girmek yetmiyor,tutma yerlerinden kafayı çıkarmalar yetmiyor,dibinden tünel kazıp poşetin kıçını oymayar kesmiyor,yaklaşık 3 saat bir keşiş sukunetinde öylece içinde durmalar yetmiyor,içinde uyumak için rahat pozisyonu yaratmak için harcadığı efor yetmiyor.Artık tadına da bakmak istiyor,evet bildiğin ısırıyor(fotoda göründüğü üzere bi ısırık almış bile).Sevgimi ancak böyle ifade edebilirim göstergesi sayılır mı bu?
Poşet-poşet -karton poşettttt-daha çok poşettt-daha çok aşk-binlerce poşet-allahım!