Cumartesi, Nisan 06, 2013

hulalop gibi çevirsin hayat beni*





Taslak kısmında 3 yollanmamış ve yarım kalmış post gördüm.Ne zaman açtıysam yarım kalmış.Tekrar yollama gereği bile duymadım çünkü yazdığım her eski yazıya kendimi çok yabancı hissediyorum.Geçen aylarda boş ve sanırım canımın sıkılmış olduğu bi anda arşive şöyle bi bakıyım dediğimde daha da net anladım bunu.Sanki başka birinin yazılarını okuyordum ve işin korkunç tarafı bazı yıllara kendimi çok çok yabancı hissettim.İnsan kendine yabancı gelir mi ya,sanki başka birinin bloğunu okuyordum.Çok garip.İnsanoğlu totalde garip ama hayatın da altta kalır tarafı yok.Ne çabuk değişiyoruz,kendimize bi an yabancı olmalarda neyin nesi?
Arşivi okurken 'daha neler'diye diye mırmırlandım :
Bazı yerlerde yoğun 'oha'lar çektim kendime,bazı yerlerde 'yine takmışsın bi konuya Değer'dedim,bazı yerlerde 'hay senin dramını skym'dedim,bazı yerlerde 'bu kadar imla hatası senden çıktıysa git kendini at bi yerden' dedim,bazı yerlerde 'saçmalama kraliçesi sen olmalıymışsın kızım' dedim.

Herneyse şikayetçi olmamak lazım.'Allahın değişimi bahşetti kullarından biriyim' diye şükran sunmak lazım belki de.Ya sabit kalsaydı hep hislerim;donuk,stabil,aynı zevk noktaları üzerinde topaç gibi dönüp dursaydım?Ya yoyo gibi bi aşağı bi yukarı mekanizmam başkalarının iki parmağının arasında olsaydı?Ya tüm bu hayat oyunları benim değişmeme engel teşkil etseydi?Gelişemezdim,büyüyemezdim,İçimde bi çok kadına varolma imkanı veremezdim,o kadınları besleyemezdim.İnsan her yeni gün kendiyle yeniden tanışıyor ve işte bu yüzden geçmişi ona yabancı geliyor.Evet;kabulleniyor,affediyor ve geçmişine saygı duyuyor ama bi o kadar da yabancılaşıyor.Bu akış devam etmeli,karlar eriyecek ve şelaleler akacak.Kimimiz çağlayan kimimiz dere yatağı olarak.Sonumuz hela bile olsa yine denize süzülecez.

Yeni insanlara,yeni yerlere,yeni işlere,yeni kitaplara,yeni sahnelere,yeni şaraplara,yeni duyu organlarına akıtmak lazım ruhu.Hayat bir toys r us.Pozitiflik yumağı olarak ele almayın mevzuyu,sistem bu;yani tanrı da değişmemizi isterdi bence.Sabit kalmak bir garanti hissi veriyor farkındayım ama ölmeden evvel>içimizde yaşama katılmak isteyen tiplemedere şans vermek lazım.Lakin tabutun içinde dar alan sorunu yaşayacaz.

Uyandığım yepyeni kara parçalarına,dokulara ve üretim süreçlerine gelsin.
Listen:
Questlove - Represent


Çarşamba, Nisan 03, 2013

istem dışı istiyorum*

 

>>>Şimdi efenimmm önceeeee, post boğazdan gelir, bu kahvaltı listesinden 1 numara,3 numara ve 5 numarayı istiyorum.
>>>Dinasourlu bu tshirtü istiyorum.
>>>Krabi nedir ne değildir anlamak istiyorum.
>>>Göz seyirmesine sebebiyet veren bu bebeyi selamlamak istiyorum izninizle.
>>>Kendi ülkemde bi gün birileri böyle dans edip,bunu sahne şovuna dönüştürecek mi?bi yandan da şarkı söyleyebilecek mi?Göçmeden bilmek istiyorum.
>>>David Bowie nasıl özel bir adamdır yahu.Öte bi tarz..Niyah.İşte bu 'Davis Bowie is' sergisinde yakinen bulunmayı çok istiyorum.

Salı, Nisan 02, 2013

okkalı comes from habeşistan*



16yy. başlarında kafa yaptığı gerekçesiyle yasaklanmış ya kahve;işte o yasağı kim delip,ayak direyip,''kahve çekirdeği hakkımız söke söke alırız''dediyse hepsinin ruhlarına Fatiha gitsin.Tabii Yemen'li keçi çobabını ve keçilerini unutmuyoruz ,hani şu kahve çekirdeğini bulan zat ve cabin crewü.Allammm,içtiğimiz her kahve ruhlarına gitsin.Tubitak yayınlarından bilimin arka yüzü adlı kitabında çok güzel ayrıntılar vardı bu mevzuyla ilgili.Tadı kadar tarihini ve serüvenini de seviyorum kahvenin.

Elde yapılan ve evde yapılan kahveleri seviyorum.Eve sinen o kokusunu ve tüm gün kalan enerjisini hissetmeyi en kral kokulara yeğliyorum.İçine yarım kilo kutu inek sütü ilave edilip hazırlanan kahveleri sevmiyorum.O mekanlara sinen ağır süt ve kahve kokusu birleşimi midemi bulandırmaya başlıyor bi süreden sonra ve kalkmak zorunda kalıyorum.Ayrıca o karton ve plastikimsi bardakların, olmayan tadı da bozduklarını düşünüyorum.Sütlü içeceksem bile çok mini minnak iki damla damlattırıyorum ama yine de tercihim sütsüz ve solo kahve performansları.Bol köpük katmanına asla hayır diyemem,belki üzeri için süt kremasıyla yapılan süslerde bazen cazip gelebilir, malum bazen aşırıya kaçmayan o yumuşaklık -hem görsel hem tadsal- olarak hoşuma gidebiliyor.O kalp süslemeli şekilde önüme gelen kahveler canımız ciğerimiz.Açık ara Türk kahvesi müptelasıyım ama yeni tadları da denemeyi de seviyorum.Türk kahvesi bence kahvenin dünya üzerinde en güzel yorumlanmış hali.Ama dediğim gibi başka coverlanmış çekirdeklerlede tanışmaktan çekinmiyorum.''Şu ülkenin şu kahvesi bi dene bak, bunla bunu karıştır,bak şurdan şu kahveyi buldum'' gibi arkadaş  kahve tavsiye içerikli muhabbetleri yapmaktan keyif alıyorum.Ayrıcana,okkalı ve köpüklü kahveyi tutturamayan insanlardan pek haz etmiyorum.uheuuehu.

Güzel ve o anı okşayan bir kahvenin hazzı beni mest edip,modumu değiştirebiliyor.Balzac kadar uçmuyorum lakin kendisi şöyle der:''Kahve mideme iner ve ondan sonra herşey harekete geçer,düşünceler tıpkı savaş meydanındaki büyük bir ordunun taburları gibi birbiri ardı sıra gelir''.Gerçi olabilir böyle coşuntular ,adam çok da abartmış demiyelim.Çok güzel bir kahve sonrası evden çıkışım kesinlikle daha farklı oluyor.Hele o köpüğü istediğim gibi tutturmuşsam değmeyin keyfime.
Niyahhh. İşin bi de sağlık kısmı var ki, orayı işime gelmediği için es geçeceğim.Gerçi uzmanlar bi ara 'Türk kahvesi yararlı' demişti,yazdım onu aklıma başka karşıt tezleri duymuyorum.Yeşil çayı donunda sallıyorsa benim suçum mu bu yeaaa?Telveleri dahi yalıyorsam,dişlerimi her seferinde telve ile kapkaraya boyama oyunu oynuyorsam ama yeşil çay kavanozuyla gözgöze dahi gelmek istemiyorsam bu kimin suçu?Nerde bu bilim adamları?Nerde Brezilya,nerde Yemen?Taşikardiden gidecam bak.

Yeni tadlara açığım dedim ya;işte öyle, hediye edilen yeni kahve çekirdeklerini bu şekilde hazırlamamı söylediler.Yeni tekniklere de açık mıyım acaba?
Sevgili Değer,üşenme ve yap:

A Chemex Method

Pazartesi, Nisan 01, 2013

bir cam gibi parlıyordu*





Salam Salam Salam.

Gelelim Viking'lere.Vikingler hakkında araştırma yapıyorum son 3 gündür.Yeni çekim için balık türleri ve vikinglerle ilgili kapsamlı bi araştırmaya girdim.Bildiğin devasa arşiv kütüphanesine gittim ve online kitap çevirileri ile İngilizceye çevirttirdim bi ton orjinal kitabı.Daha önce bi kaç klasik edebi eser okumuştum zaten kuzey denizler hakkında ,o yüzden bu hayalin içine rahat girdim diyebilirim.Styling,creative directin ve edebiyat lişkisi nedir,entel kuntel blogu diyenlere cevabım bu olabilir mesela.Çok büyük alakası,ilişkisi ve besisi var.Olay kıyafet seçmek değildir,hikayeyi yaratmaktır ,kahramanlarını o rüyanın her ilmiğine yedirmektir.İşte bu noktada edebiyat her zaman çok büyük yardımcım olmuştur ve her yaratım sürecinin,hikayeye kuluçkaya yatma aşamasında bana büyük bir ilhamla yaklaşmayı bilmiştir.Edebiyat, 0RH pozitif kan grubu gibidir,hep vericidir.Naiftir,seni çoğaltır ve hangi işi yapıyorsan yap,ne ile uğraşıyorsan uğraş seni çoğaltır,sana 'hayal kur,başka dünyalara gir,korkma'der.Kitap okuyor olmak;seni satır aralarına kilitlemez,aksine dünyanın her yerine ayak basmanı,yepyeni insanlarla gözgöze ruhruha gelmeni sağlar.Kocaman dünyalar mı sadece?yoo, minik ayrıntılarda da farkındalığını büyütür.Örneğin,alakasız bir alana sekebilir ve gerçekleşecek çekimde modelin belirlenecek saç modeli bile bi kaç satırın içinden size göz kırpabilirir.Okuduğunuz o satırlar,hayatınızın başka bir alanına sızıp böyle garip  ilüzyonlar yaratabilir.Okuyor olmak;bir duruş,özümseme ve paraşüt takımı verir sana.Hangi işle uğraşıyorsan uğraş ve ya hiç bi şeyle uğraşma,sadece nefes alıyor ol ama kendine verebileceğin en güzel eylemsel hediyeyi ver;oku!

Her işe tutku aşılaması yapmayı seviyorum;tutkulu aşklar yaşamayı,tutkulu hikayelere can suyu vermeyi,gerçek dışı efsaneleri surreal katmanlara sürükleyip daha da pofpoflamayı ve okuduğum herşeyi iç dünyamda tutkuyla arşivlemeyi.Dev kadın deniz canavarı efsanesi var mesela,çok çok uzun bir kadınmış,balıkları sadece bir sopa yardımıyla tutarmış.Tek başına yaşar ve vucunu siyah derilerle sararmış.Efsaneyi masalsı şekilde yorumlayan kitabın son sözü:'her yer griydi ve gözleri bir cam gibi parlıyordu''ydu.Efsane bu ya,bize de bulup işlemek düştü.

Ohannescan yine çok yazdım ve ayrıca geç kaldım
Kulaklıktan kulağıma yatay geçiş
Dinle:

Oliver Hart-Bottle Dreams

Pazar, Mart 31, 2013

pasta cila keklerce*


Fırına,ekipmanlara ve malzemelere uzakta olmam  kek aşkımı nihayete erdirebilir mi sandınız?Kitaplar ne güne duruyor.300 gr tereyağını görmek bile geri adım attırmıyor kitaplardan.Kek-pasta kadın oldum ben,valla bak!Çalışma esnasında bile kafamda ''hmm bi tatlı kaşığı buğday nişastası varmış,bak bunu hiç duymamıştım''falan diyorum içimden kendi kendime.Böyle bi içsel kek frekansı oluştu ki sormayın gitsin.Başım belada,yemin ederim başım belada.''İnsan neler yapar isteyince,bu bi şey değil düşününce''mottosundan kelli çitayı yükselttik.Dışı pişen ama içi pişmeyen kek hüsranından sonra ard arda yapılan antrenmanların çok yararı oldu.Yeni slogan ''cheese-cake seni yenmeye geldim''.İşin hoş yanı nedir biliyor musunuz?yemiyorum, yani koca kek öbeğinden bir dilim yiyorum yemiyorum.Hem yapıyorum hem de tırsıyorum yani.''Ohannes 2 su bardağı şeker var bu tarifte,yemem ben bunu ama yaparım''diyorum.Millet yiyince ve ''aa süper olmuş,ellerine sağlık'' diyince orgasm olan kadınlardan hep korkmuştum ama sanırım benim ibrede o yine doğru gidiyor.''Yok canım,o sizin kek yüreğinizin kendi kekliği''diyorum.(tabi çok mütevazi ve 40 yıllık erbab ayaklarında).

Hevesim ne zaman geçer acaba?İkizler burcu bu dönemsel kafayı takmalara ne kadar ömür biçer?
Bu pasta-kek ayakları bi an önce geçse de kafamın bi tafarında badem unları cirit atmasa artık.Şimdilik bu zor ve çap zorlayan kitaplara:''gel bakıyım buraya sen,ne tatlı şeysin sen öyle''demeyle sınırlı kalıyorum .Ben anne keki klasmanında yarışceammm yeaa.uehuuehe.1 su bardağı sıvıyağ styla.uheuehue.

Temamm ya,korkmayın dönünce 5 kek daha yapıp bakery kariyerimi sonlandıracam.Olmadı son 10.
1 kavanoz file badem vardı evde, yemin ederim kulaklarınızın içine sokarım,dellendirmeyin adamı.

Niyahhh.

BabyCakes,here we go

varla yok*







Beyaz kalamayan ama bi türlü siyah da olamayan renkler var .Arada grinin lacivertten ton çalmaya çalıştığı,bozlaşıp ama yiğitliği elden bırakmamaya çalışan kirli beyazlarlar var.Gri aslında mavidir;griye gri sengini sarı renk verir.Ya pembe?Pembe arkasından bi ton dedikodu yapar grinin.Tabii bunlar aralarında devşirilirken dışarıya asla renk vermezler.Grinin böyle sır küpü hali vardır,kol kırılır yen içinde kalır hesabı pek sır çıkmaz onlardan.Olsun bu nötr diyarlar bizlere  hayal kurdurtma imkanı sağladıkları için şükranlarımı sunarım tüm isimsiz kahraman tonlarına.Hayal diyorum,gölgenin rengi diyorum ama bi o kadar da gerçek.''Gerçeğin rengi gridir''der Andre Gide,hakkı var doğru der.

Ama gri,gri özeldir.%50 grinin negatifi yine kendisidir,kontrastı yoktur.O yüzden ne diye adlandırırsanız adlandırın;renk,ton,devşirme renk ama unutmatın ki tüm skala içinde kendileri tektir ve özeldir.Gri havaları seviyorum,ondan hikayaler yaratmayı,bulutların olaya iştirak edişine şahit olmayı,yağmurun yardakçısı olmayı seviyorum.Son iki gündür daha önce hiç görmediğim gri tonlarını gördüm,umarım heyecanımdan saygıda kusur etmemişimdir kendilerine.Hikayenin ilahi renkleri onlar.Modanın sanata,fotoğrafın hikayeye,tasarımın doğaya koşusu bu.

Doğanın tüm renklerine bi insan olarak sadece 'ayrıntı'olabilmek bile yetiyor bana.Hayal kurmamı sağlayan tüm renkler artar bana.Ey tanrım,bu şahaser arka fon renklerin  için teşekkür ederim sana!

Ayrıca,
Morrissey ne demiş:
''Everyday is like sunday 
Everyday is silent and grey''

Listen|||
Morrissey-Everyday is like sunday