Cuma, Mart 15, 2013

rope in to their poem*



Siyah-beyaz gerçekleşecek olan çekimin son güzellemesi. Bunu çıplak ten üzerinde hayal etmiştim hep,simsiyah ve upuzun saçları olan bembeyaz tenli bir model üzerinde.Aslına bakarsınız ilham kaynağı o kadar da unknown değil. Willy Cartier'e çok mu yakışırdı ne?Bilinçaltımı ele geçirecek kadar gerçek,ilham verecek kadar siyah beyaz.

Yok yok kesinlikle o'na yakışırdı.Belki bir gün!Niyahhhhh
ARENA DEL DIABLO: Willy Cartier and Daniel Vojtech

kişi başına düşen kütüphane sayısı*





Sabah sabah diycem sabah değil ama bana göre sabah.O zaman öğle öğle diyim.Öğle öğle yeni açılmış cafenin ilk kahvelerini yudumlarken ve o çok övdükleri tahıllı kekleri arasında seçim yapmaya uğraşırken ne mi gördüm?Dünyanın başka bir ucunda başka birinin gerçekleştrmiş olduğu 'dream project' içinde buldum kendimi: Privite library

Sonra ardı ardına 'ben olsamlar'geldi.Ben olsam evden oraya tüp geçit yapar mıydım acaba?Yok daha nelering,cam geçit yap ki dekorasyon-tasarım dergilerinin kralı ol sonra.Yok ben aslımı asla unutmam; mutlaka pimapen ile kapatırım.Çılgın proje ülkesinden geliyorum hancı.Koçtaş'dan paket tüllerden de aldım mı o geçidi bir efsaneye çeviririm.Herneyse,mevzu dekorasyon değildi elbet.Kişisel kütüphane fikrinin ümüğüme bir çip gibi mıhlanması gibi bi gerçek-hayalle karşıkarşıyayız.Kitaplarıma mesafeli olmak beni çok huzursuz eden bi şey.Kar olur tipi olur ve onlara ulaşamazsam.yuheuueu.Şimdi bu dert oldu bana,günün sorunsalını buldum.Ama diğer yandan kimsenin sana ulaşamama fikri çok güzel.Çünkü oraya gitmek bi şekilde 'beni onlarla başbaşa bırak'demek.Bu fikir çok güzel işte, yani sükunleşmeye olanak vermesi.Ayrıca kitapların kendi aralarında bir düzene girmesi fikri o la la!Ama yine başa döneceğim ki kitaplar benim civarımda olmalı,görüp hatırlamalıyım.Ahde vefalıların kıymet erbabıyım.Bazen gözgöze gelip,hatırlayıp ve içini açıp altını çizdiğim yerleri gülümseyerek okumalıyım.Kanepeden taa kitaplığa uzanıp tek parmak hamlesi ile kitaba ulaşmalıyım.O tekrar tekrar cümle ve göz flörtleşmelerin hastasıyım.Manen hep kıymetli ve acil kurtarılıcaklar listesindeler.O yan gözle kesip sonra gidip raftan o kitabı çekip sonra Muhteşem Yüzyıl izlerken sehpanın köşesine bırakmalarının ustasıyım.Hürrem ile Freud arasında ki o ince çizgilerin hayali Ferzan Özpeteğiyim.

Milletin privite kütüphanesine bi burun anca bu kadar sokulur.Acaba dewey decimal system mi izlediler?15nci yüzyıldan kalma bir kütüphanenin duvarında ''burada ölüler okuyucularla konuşur''yazıyordu,ben de böyle yazar mıydım acaba?Benim kütüphanem olsa yazardım.Adını da hane-i saadet ül pagan mı koyardım ki?Charles Bukowski ucuz şarap bulamadığı zamanlar ilk iş kütüphaneye atarmış kendini kitaplarla sarhoş olmak için.Belki kendi kitaplığımın adını ''Bukowski wine land''koyardım.

Peki böylesine dar kutular içinde kendi kütüphanem olsun istermiydim gerçekten?Kitapları zapturapt altına almayı ister miydim?Çok çok düzenli ve uslu çocuklar olmalarını ister miydim?Toole bunu ister miydi?Aragon ,Fluentes ile yanyana durmayı ister miydi?Litelenmek isterler miydi?Sadece bana ait olmak mı isterlerdi yoksa onları paylaşmamı mı?Yoksa yarın tüm kütüphaneleri basıp tüm kitapları serbest mi bıraksak.'Hayvanat bahçelerine özgürlük' diye sloganlar atarken bunu kütüphaneler içinde mi yapsak?

Ne demiş üstat:''düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede
...kitapları hapsetmek en doğalı mı olsa gerek?

Şimdi soğuyan kahveye ve müziğe dönüş zamanı.
Ronei Jorge e os Ladrões de Bicicleta e Lia Lordelo - Tão Forte 


Çarşamba, Mart 13, 2013

kaymaca kaydırmaca*


Çekim için yamacımıza sokulan yeni bebelerle eğlenme safhasındayız şu an.Çok eğlenceli olduklarından mütevellit hepimizin dimağı açıldı.Tamamlayıcı ayakkabı seçimi için birbirimizi yiyoruz burda.

Ciciler biciler konseptli posta oldu mu şimdi bu şarkı?
Orange Juice-Blue Boy

Salı, Mart 12, 2013

Colección ma babe*


Küçükken en büyük zevkim babamın pul koleksiyonunu gizli gizli karıştırmaktı.Ulaşamamam için en zor ve yüksek yerlere saklardı ama bi şekilde onları oldukları yerden indirir ve saatlerce üzerlerini okumaya çalışırdım.Değişik ülkelerden özel yapım pulları büyüteç altına tutup babamı taklit etmeye çalışırdım.Oysa tek anladığım hayvalı pullardı,favorim ise jaguarlı ve gorilli  Afrika pullarıydı.O yaşlardan itibaren bi insanın kendi özel alanını bi yerde toplama fikri,kendi dünyasını izlerken haz alma ve sadece insanoğluna değil meraklarına olan tutkularından bir atmosfer yaratması fikri hep çok özel geldi bana.Ve koleksiyonu olan ,kendi zevklerini bi araya getiren ve hayatına bunu en keyifli şekilde serpiştiren insanlara hep merakla yaklaştım.Onları hep keşfetmek istedim,bana anlatsınlar istedim ve hattaiçten içe hepsini arkadaş belledim.

Küçük yaştan itibaren değişik koleksiyonlarım oldu.Eski kitap,eski fotoğraflar,eski dergiler,eski çanta,eski kutular ...gibi.Hepsi heyecanımdan ve tutkumdan nasiplendi ama gel gör ki ,içine girmekten en çok keyif aldığım koleksiyonum eski dergi ve kitap koleksiyonumdur.Beni belirli aralıklarla zaman  makinasına sokup çıkartan ve hep yeni kelimeler ve yüzler öğreten güzellemeler oldular.Costa Rica'nın ilk dergisini elimde tutmak kesinlikle bir taşikardi sebebidir benim için.

Ama şu var ki, tutkuların ve akabinde bu kollekte etme hissin sizi içine çektiği koleksiyonerlik yönünü de iyi organize etmek gerekiyor.Yani her duygu ve işde olduğu gibi burda da hassas bir çizgi var.Hayatınızı tamamen ele geçirmeden keyifli hale getirmesini sağlayacak yaklaşım içinde olunmasında fayda var.Hem bağlı hem de bi o kadar özgür olmak için...

Ve işin sosyal tarafları da var.Sosyal demiyelim de, insanoğlunun her boka burnunu sokma arzusu ve üstünkörü yaftasının temelini oluşturacak merak soruları diyelim.Etrafınızda bulunan insanlara bunun karşılıksız bir tutku olduğunu anlatma çabası gibi bir durum da var.''Eeee şimdi ne işine yarıycak bütün bunlar?''sorusunu 10 insandan 7'si size soracaktır ve soruyor.Onlar hep varlar ve olacaklar .Onlar; hep bu soruları soran,olması gereken gibi yaşayan(?!),sadece yiyip,uyuyup,nefes alan insan türüdür.Kendilerinden olmayan herkes 'sıyırık' olarak sıfatı yer.Bana göre;güvenlikli bir sitede evi olması için yanıp tutuşan,tek taş için duvarları yumruklayan ve kariyer için ruhunu satan insanlar ne kadar sıyırıksa,bu insanlar da onlara göre sıyırık.Anlamadığımız her şeye 'sıyırık' diyebiliyoruz,kolaylıkla hem de.Ben de diyorum bazen(önyargı,kibir ve empatisizlik pıhtısı, insanlığın beyne giden damarlarını tıkar ya ).Ama ot gibi yaşayan sıyırıklara nazaran hayattan öğrenen ve mühimsediği şeylerle çoğalan sıyırıkları tercih ediyorum.Samimi tutkuları seviyorum;bir hayvana,insana,bitkiye ve objeye.

Misal ,
The Collector
Ah babam ahh ne yaptın sen ya.Oraya bir dalarım bir dalarım 3 gün yemeden içmeden orda uyurum kalkarım.Evlatlık al hatta beni sen.Olmadı,en kötü ihtimal tozlarını alayım.Nasıl bi oda orası arkadaş?

Pazartesi, Mart 11, 2013

hey Romeo,tahta kaşıkla karıştır*


Beni öldürmeyen kek tarifi beni -home tv tereyağlı kek uzmanı- yapar. 
40 saat özenerek yaptığım keki çöpe yollamak zorunda kaldım.'Çay demlerim yanında ılık ılık yeriz' hayallerim yok olunca cinnete bağladım.Kürdan elimde beklediğim son 10 dakkam tam bir kısa film tadındaydı.''Zaten bu fırını ben tanımıyorum ondan oldu'',''bak altına bi tasa su koyun diyor,koymadım ondan olmadı'',''cevizleri unlamadım ondan oldu'',''zaten internetten hangi kek tarifini yaptuysam çöpe yolladım'' gibi çamur yorumlarım eşliğinde kek kalıbını yıkadım.''Yooo,yumurtalar soğuk falan değildi,oda sıcaklığındaydı''diye de içerine laf yetiştirmekten geri kalmadım.
Amaa durrrun daha yeni başlıyoruz.Dışı hemen pişen lakin içi pişmek istemeyen bu kekin dramı benim kek hayatımı sonlandıramaz.Deli ekipman kuruyorum.uheuuhe.Vanilya özütü bile yapacam.Bi tek Cenk'in kek tarifleri birebir oluyor.O yüzden ona kulak asıp vanilya özütü olayına el atacam.Dev anası gibi kabaran keklerimle arz-ı endam edecem mutfak boylarında.Denenmiş harika sonuçlar alınmış 'gerçek tarifi' olan arkadaşlar varsa beni lö maillesinler.Portakallı,havuçlu,mavi haşhaşlı kek ile başlayalım mesela.

Herneyse,geleneksel alakaya maydanoz kısmını atlayacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Şimdi bir kek olayı nasıl romantik hatta dikey geçiş yapar görün.Juliet öldü mü,romantik kek icracısı kaldı mı?
Cinnet sonrası sakinleşmek için romantik bir müzikal meditasyon yolu tercih ettim.Helen Shapiro'dan başka kimseye yakışmaz bu şarkı derdim,
oysa:

Helen Shapiro-Will you still love me tomorrow  
Amy Winehouse-Will you still love me tomorrow

mektuplar ve Llosa*


''Gözünüzü korkutmak için son bi kez daha söylüyorum:Benim eğilerek selamladığım tek vatan,Lucrecia'nın çukurlaştırdığı yatağım ve beni en korkulacak savaşlara sürükleyecek tek bayrak ve vatan görevi Lucrecia'nın tapılası,ulu bedeni ve beni duygulandıran,hıçkıra hıçkıra ağlatan tek vatan marşı o sevgili bedenden gelen ünler:Sesi,gülüşü,ağıtı,soluğu,hıçıkırıkları,osurukları ve hapşırıkları.Kendi çapımda bir yurtsever sayılabilir miyim,sayılmaz mıyım?''

MARIO VARGAS LlOSA/DON RIGOBERTO'NUN NOT DEFTERİ/SYF.202