Sabah sabah diycem sabah değil ama bana göre sabah.O zaman öğle öğle diyim.Öğle öğle yeni açılmış cafenin ilk kahvelerini yudumlarken ve o çok övdükleri tahıllı kekleri arasında seçim yapmaya uğraşırken ne mi gördüm?Dünyanın başka bir ucunda başka birinin gerçekleştrmiş olduğu 'dream project' içinde buldum kendimi: Privite library
Sonra ardı ardına 'ben olsamlar'geldi.Ben olsam evden oraya tüp geçit yapar mıydım acaba?Yok daha nelering,cam geçit yap ki dekorasyon-tasarım dergilerinin kralı ol sonra.Yok ben aslımı asla unutmam; mutlaka pimapen ile kapatırım.Çılgın proje ülkesinden geliyorum hancı.Koçtaş'dan paket tüllerden de aldım mı o geçidi bir efsaneye çeviririm.Herneyse,mevzu dekorasyon değildi elbet.Kişisel kütüphane fikrinin ümüğüme bir çip gibi mıhlanması gibi bi gerçek-hayalle karşıkarşıyayız.Kitaplarıma mesafeli olmak beni çok huzursuz eden bi şey.Kar olur tipi olur ve onlara ulaşamazsam.yuheuueu.Şimdi bu dert oldu bana,günün sorunsalını buldum.Ama diğer yandan kimsenin sana ulaşamama fikri çok güzel.Çünkü oraya gitmek bi şekilde 'beni onlarla başbaşa bırak'demek.Bu fikir çok güzel işte, yani sükunleşmeye olanak vermesi.Ayrıca kitapların kendi aralarında bir düzene girmesi fikri o la la!Ama yine başa döneceğim ki kitaplar benim civarımda olmalı,görüp hatırlamalıyım.Ahde vefalıların kıymet erbabıyım.Bazen gözgöze gelip,hatırlayıp ve içini açıp altını çizdiğim yerleri gülümseyerek okumalıyım.Kanepeden taa kitaplığa uzanıp tek parmak hamlesi ile kitaba ulaşmalıyım.O tekrar tekrar cümle ve göz flörtleşmelerin hastasıyım.Manen hep kıymetli ve acil kurtarılıcaklar listesindeler.O yan gözle kesip sonra gidip raftan o kitabı çekip sonra Muhteşem Yüzyıl izlerken sehpanın köşesine bırakmalarının ustasıyım.Hürrem ile Freud arasında ki o ince çizgilerin hayali Ferzan Özpeteğiyim.
Milletin privite kütüphanesine bi burun anca bu kadar sokulur.Acaba dewey decimal system mi izlediler?15nci yüzyıldan kalma bir kütüphanenin duvarında ''burada ölüler okuyucularla konuşur''yazıyordu,ben de böyle yazar mıydım acaba?Benim kütüphanem olsa yazardım.Adını da hane-i saadet ül pagan mı koyardım ki?Charles Bukowski ucuz şarap bulamadığı zamanlar ilk iş kütüphaneye atarmış kendini kitaplarla sarhoş olmak için.Belki kendi kitaplığımın adını ''Bukowski wine land''koyardım.
Peki böylesine dar kutular içinde kendi kütüphanem olsun istermiydim gerçekten?Kitapları zapturapt altına almayı ister miydim?Çok çok düzenli ve uslu çocuklar olmalarını ister miydim?Toole bunu ister miydi?Aragon ,Fluentes ile yanyana durmayı ister miydi?Litelenmek isterler miydi?Sadece bana ait olmak mı isterlerdi yoksa onları paylaşmamı mı?Yoksa yarın tüm kütüphaneleri basıp tüm kitapları serbest mi bıraksak.'Hayvanat bahçelerine özgürlük' diye sloganlar atarken bunu kütüphaneler içinde mi yapsak?
Ne demiş üstat:''düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede
...kitapları hapsetmek en doğalı mı olsa gerek?
Şimdi soğuyan kahveye ve müziğe dönüş zamanı.
Ronei Jorge e os Ladrões de Bicicleta e Lia Lordelo - Tão Forte