Perşembe, Ekim 03, 2013
vintagebiscuit Instagram
Hay allammm,hiç aklımın almadığı,neden niçin ihtiyaç duyulura aklımın ulaşamadığı durumlar bunlar.Instagram'da bir adet başka vintagebiscuit var ama o ben değilim.Bi Türk ve blogdan fotolarımı kullanan bi arkadaş.Benim adıma yorumlar yapmaktan çekinmeyen biri.'Bu ne ya?' dediğimde bloğuma ait fotoların tamamını silen ama varlığını halen sürdüren bir insan.
Benim bi tek Instagram hesabım vardır,o da budur.Kendi ismimle ve vintagebiscuit nicki ile beraber kullanmaktayım.Yıllardır olduğu gibi.
hepinizi öper,olası psikopatlardan ırak günler dilerim.kiss all.
Tamam uzun uzadıya yazacağım,şimdilik Instagram aktif.
Pazartesi, Eylül 02, 2013
al sana konu*
-Al sana konu 1)Bu saat farkı çok fena bi şey.Lakin benim müsait olduğum veya konuşma moduma ulaştığım saatlerde Türkiye horul horul uyumuş oluyor.Sadece Türkiye uyusa iyi tüm avrupa uyuyor.İşte o zaman kalıyorum dımdızlak.Portekizceye talim!Carioca'lar o kadar sert bir Portekizce konuşuyorlar ki dilden soğuyorum ama bi kuzeyli konuşmasına denk gelirsem mest oluyorum.Arada bu kadar mı fark olur,valla olur.Melodik,yayvan ve sakin yerli Potekizce'si kulağımı okşarken, Rio aksanı kulağımı tırmalıyor.Mesela Sao Paulo bile bunlardan katbekat yumuşak bi Portekizceye sahip.Rio'lular durmadan ülkenin diğer bölgelerinin şivesiyle dalga geçiyor ama bilmiyorlar ki en feci kendilerininki.Veya bir Türk kulağının algısı bu yönde.Bazen bazı Rio'lu kadınlar o kadar sert konuşuyor ki ,özellikle ''nnaaaaaa'' ile biten kelimelerde öyle bi vurgu yapıp,dudaklarnı kasıyorlar ki birazdan dayak yiyecem sanıyorum,korkup bi adım geri atıyorum.
-Al sana konu 2)İki günde bir bedenlerinin hindistancevizi suyuna gereksinimi olduğunu düşünen insanlar yüzünden herkesin elinde bir yeşil top gezi gezi durular.Her allahın günü aksatmadan içeni var .Ben ise kararsız vatandaşım.Olabilir.de.olmayabilir.de.Sağlıklı diye sevmeye çalışıyorum,almak için kendimin sırtından itekliyorum.fırt fırt.
-Al sana konu3)Bundan iki sene önce bir Instagram'a sahiptim,kolajlarımı paylaşıyordum sonra bi kadın vücudu olan bi kolajım yüzünden Instagram beni atmıştı.uehuuehe Herneyse sonra sevinmiştim,zaten telefon elimde çok zamanımı alıyor diye,gözlerimi çok yoruyordu .Şimdi tekrar açtım.Rio günlüğü olarak kullanıyorum diyebilirim.Gündelik hayat,sanatsal faaliyetlerim,dergi,ev,gibi gibi.Nereye gittim,ne nerde unutmama rehberim oluyor bi yandan daç.Üç ay oldu galiba,en yakınlarım bile bilmiyor diyebilirim.Facebook'dan da paylaşmadım ,şimdi burdan yazıyorum.Instagramı ilk zamanları halindeyken bırakmıştım şimdi kocaman bi dünya olarak buldum.O zaman hemen hemen tüm Türkler birbirini tanıyor,Instagram yeni olduğundan hep popular photo oluyoruz falan,öyle küçük köy halindeydi ben gittiğimde,şimdi metropol olmuş.Olsun olsun,millet paylaşsın.Kahve fotosu her daim güzel.
Hoş geldin,bok vardı geldin,neden açtın?
al sana lö link
-Al sana konu 4)Bugün kaç kere dinledim haddi hesabı yok.Halen devam ediyorum,pek bıkacağım da yok.Mutfağa gidiyorum,içimden eşlik ederken yakalıyorum kendimi.
Aaaah evet yine dinliyorum:
Di Melo - Conformopolis
Çarşamba, Ağustos 21, 2013
çok manyak bi parça*
Sadece bisiklet değil kaykay ve paten yapmayanı da dövüyorlar .Koca koca adamlar kadınlar vızvızzzzzzzzzzz yanınızdan geçiyor ve ben o sırada annemi rollerlarla düşlüyorum(kesin onların tepesindeyken bile bana laf yetiştirirdi).
Tamam bisiklet kültürünün gelişmesi güzel,yolların saygısı maygısı 10 numara da bi de işin diğer kısmı var ki ;
1)sen yayaysan çantanı bisiklet yoluna doğru takmayacan (ki her Rio'lu fani bunu tadacaktır).Bunu ayarlama konusunda ben iyi değilim,her seferinde unutuyor ve arkadaşlarımdan uyarı alıyorum.
2)Çok ciks bisikletin veya elektrikli bisikletin varsa %80 indiregandi ihtimaline açık olacan.
Şakası yok,arkadaşımın annesini seyir halindeyken arkasından itip kadını yere düşürüp bisikleti çalıp gitmişler.Bu hikayeyi duyduktan sonra uzun yola gidemiyorum,hep böyle civar ve kıyın kıyın.
Bakın böyle anlatıyorum bunlar dünya kupasına gelecek Türklerin kulağına küpe olsun,Avanak avanak dolanıp ilk günden çantayı kaptırmayın diğer %70 turistler gibi.uheuhuehe.Tamam tamam korkutmıcam .
Niye musiki paylaşımına ara verdim ben?Niye söylemiyosunuz yoldaşlar?
Çok manyak bi parça,oooo denzing.Korkma geçti bisikletten itme hikayesi
ooooo manyak denzing
listen
Skyy - Here's To You
Pazar, Ağustos 18, 2013
kafa kafaya gider Rio*
Brezilya'nın alkol tüketiminde dünya listesinin üst sıralarını zorlamadığı gerçeğine inanmam çok zor.Gerçi listeler doğrudur ama bu ne be kardeşim.Özellikle kadınlar;müthiş bi performansa sahipler.Bu kadar birayı nasıl ,nereye içerler.Bazen davetlerde uzaktan oturup izliyorum'' ne zaman pes edecekler,ne zaman sarhoş olacaklar,tamam artık içmez,ohaaa kesin midesi delinecek'' şeklinde kendi kendime gayet ayık ve Turkish yorumlarda bulunuyorum.Bizim gün içindeki çay ve kahve içiş zevkimizi onlar bira ile karşılıyor ve akabinde gün sonuna doğru 10'a 20'ye katlıyorlar.''Hadi bira içelim,hadi bira içmeye''gün içinde en çok duyulan laflar.Alkolle ilişkim limitasyonlu olduğu için bu fasıllara pek bulaşmıyorum.Onu bunu bilmem Brezilya kadını kadar içen kadın popülasyonu görmedim ben.Yani kadınlar klasmanında birinci sıradalar(bence).
Biradan sonra Caipirinha alıyor sırayı.Elimde gördüğünüz,Maracuja meyvesinden yapılmışı.Bu meyveye de alışmam zamanımı aldı ama şimdi sorunsuz ilerliyoruz.Tamam Caipirinha iyi ,şeker ve sempatik ama bi kova buz koyuyorlar içine.'Buzsuz lütfen'diyince iki saat soru yağmuru.'niye?'.Böyle garip kurallar var içecekler konusunda.'Aaa olmaz buzsuz servis edemem''diyebilir bi barmen.Tabii burda herkes bademciklerini çocukken aldırdıkları için( garip ama burası bademciksiz bi ülke) langır langır dikiyolar bardakları.Ben diksem acilde alırız soluğu.Bu bu sebeplerden alabildiğine ayık haldeyim ve pusuya yatmış kallavi bademcikli bir Türk vatandaşıyım.Hem bir gringo olarak böyle ertesi gün çamur atmak için sarhoşları dikizliyorum.uheuhueue.
Yeni sanatçılarla tanışmak büyük keyif.Bazen ruhumu besleyen her sergi sonrası kendimi kuş kadar hafif hissediyorum.Damağımda kalan tadlar,fırça darbeleri ve fotoğraf kareleri ile yeni günlerle 'ola'laşıyorum.Sanata bakış açılarını,sanat yorumcularını ve ülkenin sanat tarihini incelemek çok hoşuma gidiyor.Umduğumdan çok farklı olsa da bu şaşırmalara değer.Ya umduğum gibi buldaydım çok sıkıcı olmazmıydı?
Evimin hemen arka sokağına pararel bi plaj burası .Minik,turistsiz ve 500 kat daha güvenli.Yoksa Rio plajları öyle pek de tekin yerler değil.Normalde günde kaç turist iphonundan oluyor hesap bile edemiyorlar artık.Bunlara önlem olarak yerli halkın bildiği bi takım plaj kuralları var,tabii ki ben de ilk plaj tecrübelerimi Rio'lu olan arkadaşlarımla yaptım.Nereye oturacağın,nasıl davranacağın,çantanı nasıl bırakacağın,ingilizce konuşmaman ve daha tonla şey.Arkadaşlarımın arkadaşları ile tanıştım çünkü burda plajda kendi ekibin olması lazım.Lazım ki denize girerken çantanı emanet et ,onlar girerken de onlar sana etsinler.Ve ayrıca fotoğraf çekerken çok dikkatli olunması gerekiyor,hop gelip elinden alıyorlar.Bazen tek olarak bazense balık ağı dedikleri bi teknikle saldırıyolar .O yüzden ben bu fotoları ya çaktırmadan ya da yanımda gözcü arkadaşım varken çekiyorum.Bunlar şaka maka değil ha!
Çekim için biraz ülkenin kuzeyi yaptıktan sonra Rio dönüşü ev gibi geldi.Oysa ben alışamadığımı düşünüyordum.Oysa nemsiz ve rutubetsiz oldukça iyiydi.Yok yok ev gibi falan gelmedi,biraz daha uçmak istedim.Saatlerce saat kadar fazla!(Hick evimi özledim)
Bu arada Azul'un uçaklarını o kadar beğendim ki son yaşadığım thy faciasından(istanbul-sao paulo). sonra süper geldi.O koltuklar neydi ya yamulmuştum resmen,Kamil Koç 10 basar yani o kadar diyorum.Bak yine aklıma geldi ve sinirlendim.11 saatlik yola bu kadar kötü koltuk standırdıyla hizmet sunulur mu?İnanın Brezilya içi uçuşlarda Azul'un koltukları bildiğin yayla.Bi şey demiyorum artık star alliance falan fıstık fasarya.
Yazının başında çok az şikayet edicem diye söz vermiştim yeaaaaaaaaaaa,yine da da daaaann girdim di mi?Şimdi gidiyorum ama daha yazacaklarım bitmedi.Burda macera ve panik halin sonu yok.Demiştim ya tonla uyman gereken kural,geçip geçmemen gereken sokak ve saatine göre kullanacağın güzergahlar var diye işte onlardan bahsedicem.Öyle karnaval görüntülerinde kıç sallayan karılardan ibaret değil burası :B
Emmeeeeeeeeeeee harika pastaneleri var,ekmekleri varrrrrrr,hamurişleri varrrrrrrrrrr.İyi yönler ve fena yönler kafa kafaya gideyooooooooooooooooooooo!mu?eyhygeyge.tamam tamam tatlılar süper.
(Nasıl pozitif finalleyebildim mi?)
Cumartesi, Ağustos 17, 2013
ziyaret*
Her ay gizli gizli kitapçılara gidip yaptığım şeylere bakıp çıkıyorum.Sanki çocuklarımı kontrol eder gibi.'Nasıllar,iyiler mi?,hoşnutlar mı?,tamamlamışlar mı?'diye gidip yeni yerlerinde ziyaret ediyorum.Rafları kolaçan edip,göz kırpıp çıkıyorum.Şu yukarda gördüğünüz dergi sırasında 3 ayrı dergide 3 ayrı işim var.İkisi kolaj biri fashion styling.Dolayısıyla bu ay içi ziyaretlerim oldukça yoğundu.Ne kolajlarım,ne de çizimlerim bu denli paylaşıma hiç alışkın değil malum yıllarca kapadık kendimizi,o yüzden destek için arada yanlarına uğruyorum.Brezilya'lılar bizi sevmiş biz de onları!
Kağıt parçaları ile sürüklendim ben taaa okyanus ötesine,beraberce doluştuk bavula geldik ve şimdi bambaşka bi ülkede zevkimizi,sanatımızı ve rengimizi bambaşka insanlarla paylaşıyoruz.Çoğul konuşuyorum çünkü ben hiç tek başıma olmadım;hep Değer vardı,Değer de vardı ve hatta Değer her an yanımdaydı.
Pazar, Temmuz 28, 2013
pazarcıların bağrınmadığı pazar çok öksüz bi pazar*
İlk iki pazar denemelerim şu gibi sorular eşliğinde oldu hep: ''bu ne ?'',''bu ne ya'',''oha bu yenir mi?'',''göktaşı mı bu?'',''nasıl yenir bu?''.Herşey garip herşey yabancı.Onun için ilk 2 pazar denemenizi yerli bir arkadaşınız ile yapmanızda yarar var malum öğrenmeniz ve tanışmanız gereken çok meyve ve sebze var.Sadece nasıl yenir olayı değil 'ne zaman yenmeli,sertlik derecesi ne olmalı' sorusu ön plana çıkıyor.Bazı meyvelerin olgunlaşma süresi var,bazıları ise sert yeniliyor.Tam tersini yaparsan cırcır ve karınağrısı ihtimalin var ,o yüzden türlerin uygun yenme zamanları mühim.Hangi mango türü kaç günde kıvama gelir,passion fruit'in olgunlaşma ve çürüme arasında ki 2 gün nasıl anlaşılır gibi uzmanlık alanlarında henüz çırak olarak ve oldukça salakça suallerimle pazarlamaya devam ediyorum.
Muz ise tam bir uzmanlık alanı.50 bin çeşit muz arasından ne istediğini bilmen gerekiyor.Yemekde mi kullanacaksın?Kızartacak mısın?Tatlıda mı kullacaksın?Yoksa sadece yiyecek misin?Çok mu tatlı istersin?orta mı ?mini parmak muz mu yoksa devanası mı?gibi ne istediğini bilmen lazım.Kızartmalık muzu alıp yersen 'yarabbbbb mide koması is here,help me' diye mevlaya yalvarırsın.Muz burda çok önemli,yemek kültürünün en önemli halkası.Sahanda yumurtanın içinde,balık sosunda,salata içinde,peyaz penirli ve muzlu tost(ciddiyim) ve daha nice ''ölsem yemem'' dediğiniz şekillerde karşınıza çıkıyor.Ama Avrupa'dan buraya yaşamaya gelen arkadaşlarımın dediğine göre 'zamanla alışıyorsun hatta müptelası oluyorsun'.Pek ihtimal vermesem de büyük konuşmak istemiyorum.
Ayy pazarın en güzel tarafı ise;esnafın öyle bi dilim falan değil tüm meyveyi size ikram etmesi.Bazen göbek yapmış şekilde dönüyorum eve.'Offf patlıycam,o son hindistan cevizini gömmeyecektim'dediğim günler dergidekiler 'yine mi pazardaydın'diye soruyor.
Pazar duygusal anlarına gelirsek;Koca pazarda tanıdık bi tek hıyar görünce seviç çığlıkları atıp havalara uçan ben var ortalıkta.Yesem de yemesem de o hıyarı her hafta alıyorum.Tanıdık şeyler yüzümü gülümsetiyor.Bu sabah pazarda dereotu gördüm ilk defa ve refleks olarak hemen aldım.Hatta satıcı sanırım hiç satamadığı için olsa gerek bana hediye etti dereotunu.Fırında mücver diyorum ne diyorsunuz?
Fırında muzlu kabağa direnen Türk'ün mücver çığlıkları bunlearrrrrrrrrrrrrrrrrrrr.
Perşembe, Temmuz 25, 2013
mız da mız *
Buraya gelmeden önce 4 mevsimlik bavul hazırlamam gerektiğini biliyordum ama bunun bi kadın için dünyanın en zor şeyi olduğunu da biliyordum.2 bavula 4 mevsimi sığdır bakalım sığdırabilirsen.Burda hava insanı afallatan ve adaptasyonu oldukça zorlayan bi şey.Sabah yağmur yağıyor,öğle tatilinde güneş açınca millet denize giriyor ve akşam birden kış oluyor.Ve ya tam tersi.Bazen güne fırtına ile uyanıyorum ama sonra bir süt liman bir deniz havası yayılıyor ki somayın gitsin.İlk 3 hafta hep yanlış kıyafetler giydim.Sandalet giydim yağmur yağdı,mont aldım güneş açtı,mini elbise giydim buz kesti.Hep küfür ede ede döndüm eve.Brezilyalı'lar artık bu işim uzmanı olmuş;önce balkona çıkıyorlar sonra bi de arka camdan havaya bakıyorlar ve o gün havanın nasıl olacağını anlıyorlar.Evet çoğu bulut okuyor.Bu durumla yaşamaya alışmışlar bunun için 'gerçek Cariocaysan bikinin ya iç çamaşırın yerine ya da çantanda olur'diyorlar.Karışık bir hava durumu.Bazen nem bastırıyor ki tüm sinir sistemini allak etmeye yetiyor.
2 gün önce 'of anam sıcak'diyip denize giren ben şimdi 2 kat çorap ve 2 switşörte batmış şekilde yatağıma tünedim.Yok yok şikayet etmiyorum sadece alışmaya çalışıyorum.Yoksa şikayet mi ediyorum?Bu sabah böyle bi ülke hasretinle uyandım ki sormayın hani böyle uçak birazdan kalkıyor deseler koşa koşa gidicem hemen uçağa.Bi an herşey yabancı geldi,kendim bile,sanki o an sadece Türkiye ile ben olabilirdim.Öyle gelir geçer aldırma gönül derken olay geçmedi.Hassss saat kaç 22:55.Özlem,ağlaklık süresini biraz abarmışım.Bugün öyle geçti tüm gün.Bahçemizde şeftaliler olmuştur diye düşündüm,benim mangoyla işim ne.mango ne?ben kimin?ben şeftali yemek istiyorum gibi şekillerde bile saçmaladım.Bugün etrafımda tanıdık şeyler görmek istedim ve hemen mercimek çorbası yaptım,Türkçe kitabımı çıkardım okudum,bi kaç arkadaşımı aradım falan fıstık.
İşin zor etaplarından Türk kahvesi kısmı daha da dram!Bitti abi.Bildiğin Türk kahvem iki gün önce bitti ve ben gidip gelip kuru kahveci mehmet efendi metal kutusuna bakıp bakıp duruyorum.Hatta bu sabah bağımlı gibi gittim kutuyu kokladım.Şimdi diyeceksiniz koca Brezilya'da kahve yok mu ,kahvesiz mi kaldın.Bu konu ayrı bir post konusu o yüzden ,hayal kırıklığı diyebilirim.
Gün be gün yazmayı planlamıştım ama dediğim gibi çok zor bir ülke ve öğrenmek zorunluluğu olan bi ülke.Yani hangi sokakları kullanman ve kullanmaman gerektiğini bile ezberlemen gerekiyor.O yüzden kafam blogda değil,ülke dersinde.Aslında yazmak istediğim tonla şey var .'Ah bunu da yazmalıyım,bunu unutmasam da yazsam'gibi kendi kendime geveleyip duruyorum.Kendi kendimeden çıkıp sizlere burdan akmasını diliyorum.
Tez vakitte Değercim.
Yarın güzel uyan Değer'cim.'Anneağğğğğğ'diye mızmızlanma Değer'cim.
'Pınarrrrr Viber'den konuşalım hadi' diye arkadaşının beynini zikme' Değer'cim.
Kahve nedir ki bul bi tane ordan zıkkımlan Değer'cim.
Ne var bi günde 4 mevsim,keyfini çıkar Değer'cim.
Yıllarca şeftali yedin biraz da değişik meyveler ye Değer'cim.
Güzel uykular Değer'cim!
Pazartesi, Temmuz 01, 2013
totally yanlış istihbarat*
Bugüne kadar Brezilya kızlarının güzel olduklarına nasıl inandırıldık acaba?Görsel ve yazılı medyanın yanlış yönlendirmesi olsa gerek.Türk kadını ne güzelmiş be kardeşim.Sevgili ülkedaşlarım,hemcinslerim hepiniz birer topmodelsiniz bunu unutmayın,yüz hatlarınız çok güzel ve çok zevklisiniz.Hepiniz stil sahibi ve güzel makyaj yapan kadınlarsınız.Türk kadını diyorum başka da bi şey demiyorum!
Ayrıca tamam güzel olmamalarını geçtim,hayatımda bu kadar berbat giyinen kadını bi arada görmemiştim.Hepsini teker teker yolda durdurup,üstünü başını çıkartıp bi dükkana sokasım var .Gerçi onu da yapamam,bi mağazalar var anlatamam kroluğu.hahahha.Bu anlattıklarım ne şaka ne de abartı.Bazen 'gördüğüm bi şaka olsun'diye gözlerimi kısıyorum.
Ben böyle yorumlar yapınca Brezilya'lı arkadaşlarım,hırs ve gurur yapıp;''hiç de bile çok güzel kızlarımız var,sen genel halkı gördün bi de sosyetik caddemizi gör dediler''.''İyi peki dedim ,heralde Gisele gibi hatunlar orda öbekleşmiş''derken ikinci ZONKKKK.Beni göyaaaa bizim Nişantaşı gibi bi semtine götürdüler.Ahanda ikinci şok.Bunlarda markalı krolar.Yine çirkin ama bi kaç marka çanta eklemesi var fazladan.Ama yok abi çok başarısız.Yine hüsran.
Oysa ben neler umdum.Harika boylu poslu tangalı hatunlar yanımdan vızır vızır geçecek,melezlere dönüp bi daha bakacam,''ohannes bacaklara gel''diye arkadaşımı dürtecem falan fıstık.Anasını satiim burda ben laf yiyorum.uheuhueue.
Türk kızlarına sesleniyorum.Yavrilerim hepiniz çok güzelsiniz.İlk defa güzel bi ırk olduğumuzu anladım.Bunun farkına Brezilya'da varacağım hiç aklıma gelmezdi ama olan oldu.Turkish delight Latin ateşini donunda sallar afedersin.uheuueu.Yok be kıyaslayıp hırs yapmıyorum,yıllarca kandırıldık ona isyanım.Bildiğin kandırıldık;yok latino,yok böyle kalça,yok sıfır selüliitttt.Televizyonda gördüğümüz iki karnaval poposu dünya erkeklerini ele geçirdi ama herkes kandırıldı.Canlarım benim,prenseslerim bi daha ülkemin kadınına laf edersem bu postu hatırlatın bana.Ve ayrıca eğer gaza gelmek istiyorsanız tez elden bi Rio tatili ayarlayın kendinize.Çok yakışıklı erkeklerin yanında bu garip kızları görürseniz de şaşırmayın,naapsın delüğanlılar malzeme bu deyu deyu aşık olmuşlar .Belki içleri güzeldir amk,ne fesatım yeaaa.
Mini not:ilk analiz olarak doğası moğası bahsedicem sandınız di mi .Ben de öyle sanırdım ama bu konuyu daha fazla içimde tutamazdım.Türk hemcinslerime bu havadisi vermeli,dedikoduyu paylaşmalı ve kıçlarını kaldırmalıydım.Popo demişken ayrıca popolarınız da daha güzel.uheueuee
Çarşamba, Haziran 26, 2013
artık hiç bi şey eskisi gibi değil*
Selam çaps;
İnanmıycaksınız ama unuttum ben blogu.Sadece blogu unutsam iyi lakin kendimi de unuttum.Mayıs'ın son günleri ve şu ana kadar sanki bitkisel hayattaydım.Ne ben artık o eski Değer'dim ne de hayatım eskisi gibiydi.Ya düşüncelerim?Onlar da tamamen değişti,yıllar yılı doğru bildiğim herşey değişti,görüşüm,bakışım,ele alışım,inancım ve içimde ki tüm mekanizmalar tamamen değişti.Bir gece bile uykusuzluğa dayanamayan bedenim 4 gün uyku yüzü görmedi.Uyumaya çalıştığım zaman ise ya elim twitterda ya da yarım göz 2 tv kanalındaydı.Hepiniz gibi karmakarışık ama gökyüzüne kadar umut doluydum.
İstanbul'da bu halde yaşarken diğer yandan da yeni iş ve hayatım için Brezilya'ya göçüşüm için hazırlanmam gerekiyordu.Yapamadım,o bavulları bi türlü hazırlıyamadım.Gidersem sanki tüm arkadaşlarımı tek başına bırakacakmışım gibi ruh haliyle savruldum durdum bavulun başında.Ve olan oldu gidemedim ve biletimi 10 gün erteledim.Ama bu erteleme bile yetmedi,bu tutunduğumuz umudu bırakmak istemedim.Ne uçuşa,ne yeni bi heyecana,ne yeni bi hayata,ne sergi hazırlığıma,ne yeni dergiye ne yeni evime ....hiç ama hiç bi şeye konsantre olamadım. 2 haftanın uykusuzluğuyla bindim o uçağa.Yepyeni ve çok uzak bi ülkeye indim sonra.Suratımda ne bi heyecan ibaresi ne de coşku vardı.Normal şartlarda ölüp biterdim hayatımda ki ve kariyerimde ki bu gelişmelere ama benim aklım milyonlarca arkadaşımdaydı.Araya doğumgünüm girdi,burda yani Brezilya'da ki arkadaşlarımdan hiç bi şey istemedim,sadece twit atın dedim.Minicik bi tatlının üzerinde ki tek bir muma üfledim usulca,Ethem için!
Geldim,1 haftadır Rio de Janerio'dayım.Yeni bir mahallem,ev, ve semt pazarım var.Hem huyuna suyuna hem de iklimine alışmaya çalışıyorum.Diğer yandan halen Türkiye saatinden vazgeçemedim,debeleniyorum!Urca'da bi markette bulduğum Türk peyniri benzeri peynir buraya geldim geleli beni güldüren tek şey oldu.Ama dediğim gibi herşey eksik ve ben aynı ben değilim.Herkes telefonu elimden düşürmediğimden şikayetçi,konuşmalara dikkat kesilmediğimden ve kafamın başka yerde olduğundan.Evet öyle saklamıyorum.Sizler gibi Ankara sokaklarını merak ediyorum ve evet o telefonu elimden düşürmüyorum.Sonra okuduklarım,duyduklarım ve izlediklerim karşısında beynim karıncalanıyor ve hiç bi şey yapamıyorum.
Bu arada merak edip mail atanlar için kocaman bir 'sağolun'.Bilinçli bi ara değildi bu ,tamamen karıncalanan ve duran bir beynin arasıydı.İdrak zorlukları yaşadım,vicdan nediri aramaya koyuldum içimde.Adalet ve demokrasi başlıklı baloncuklar beyinciğimde kolgezdi.Sonra milyonlarla büyüdüm,caddelerde akan seller gibi süzülen arkadaşlarım oldu.Birbirinden alakasız tonla his içimde barınmaya başladı ve ben onları tanımaya koyuldum.'Umut' hiç bu kadar yakınımda solumamış meğerse,onu anladım.İşte bu ara, bu hislerin ve açıklama bekleyen beynin arasıydı.Bu yaşananlar karşısında beynin sağlam kalan kısmını kurtarabiliyorsak ne mutlu bize!
Bu postu okuyan gözlerinizden öper,çok uzaklardan ve maymun dolu bahçe ağacımın altından selam ederim.
Normalleşip gün be gün yazma umudum var.
Hepinizi seviyorum dersem çok mu saçmalarım.çapul kardeşliği !
Hug!
İnanmıycaksınız ama unuttum ben blogu.Sadece blogu unutsam iyi lakin kendimi de unuttum.Mayıs'ın son günleri ve şu ana kadar sanki bitkisel hayattaydım.Ne ben artık o eski Değer'dim ne de hayatım eskisi gibiydi.Ya düşüncelerim?Onlar da tamamen değişti,yıllar yılı doğru bildiğim herşey değişti,görüşüm,bakışım,ele alışım,inancım ve içimde ki tüm mekanizmalar tamamen değişti.Bir gece bile uykusuzluğa dayanamayan bedenim 4 gün uyku yüzü görmedi.Uyumaya çalıştığım zaman ise ya elim twitterda ya da yarım göz 2 tv kanalındaydı.Hepiniz gibi karmakarışık ama gökyüzüne kadar umut doluydum.
İstanbul'da bu halde yaşarken diğer yandan da yeni iş ve hayatım için Brezilya'ya göçüşüm için hazırlanmam gerekiyordu.Yapamadım,o bavulları bi türlü hazırlıyamadım.Gidersem sanki tüm arkadaşlarımı tek başına bırakacakmışım gibi ruh haliyle savruldum durdum bavulun başında.Ve olan oldu gidemedim ve biletimi 10 gün erteledim.Ama bu erteleme bile yetmedi,bu tutunduğumuz umudu bırakmak istemedim.Ne uçuşa,ne yeni bi heyecana,ne yeni bi hayata,ne sergi hazırlığıma,ne yeni dergiye ne yeni evime ....hiç ama hiç bi şeye konsantre olamadım. 2 haftanın uykusuzluğuyla bindim o uçağa.Yepyeni ve çok uzak bi ülkeye indim sonra.Suratımda ne bi heyecan ibaresi ne de coşku vardı.Normal şartlarda ölüp biterdim hayatımda ki ve kariyerimde ki bu gelişmelere ama benim aklım milyonlarca arkadaşımdaydı.Araya doğumgünüm girdi,burda yani Brezilya'da ki arkadaşlarımdan hiç bi şey istemedim,sadece twit atın dedim.Minicik bi tatlının üzerinde ki tek bir muma üfledim usulca,Ethem için!
Geldim,1 haftadır Rio de Janerio'dayım.Yeni bir mahallem,ev, ve semt pazarım var.Hem huyuna suyuna hem de iklimine alışmaya çalışıyorum.Diğer yandan halen Türkiye saatinden vazgeçemedim,debeleniyorum!Urca'da bi markette bulduğum Türk peyniri benzeri peynir buraya geldim geleli beni güldüren tek şey oldu.Ama dediğim gibi herşey eksik ve ben aynı ben değilim.Herkes telefonu elimden düşürmediğimden şikayetçi,konuşmalara dikkat kesilmediğimden ve kafamın başka yerde olduğundan.Evet öyle saklamıyorum.Sizler gibi Ankara sokaklarını merak ediyorum ve evet o telefonu elimden düşürmüyorum.Sonra okuduklarım,duyduklarım ve izlediklerim karşısında beynim karıncalanıyor ve hiç bi şey yapamıyorum.
Bu arada merak edip mail atanlar için kocaman bir 'sağolun'.Bilinçli bi ara değildi bu ,tamamen karıncalanan ve duran bir beynin arasıydı.İdrak zorlukları yaşadım,vicdan nediri aramaya koyuldum içimde.Adalet ve demokrasi başlıklı baloncuklar beyinciğimde kolgezdi.Sonra milyonlarla büyüdüm,caddelerde akan seller gibi süzülen arkadaşlarım oldu.Birbirinden alakasız tonla his içimde barınmaya başladı ve ben onları tanımaya koyuldum.'Umut' hiç bu kadar yakınımda solumamış meğerse,onu anladım.İşte bu ara, bu hislerin ve açıklama bekleyen beynin arasıydı.Bu yaşananlar karşısında beynin sağlam kalan kısmını kurtarabiliyorsak ne mutlu bize!
Bu postu okuyan gözlerinizden öper,çok uzaklardan ve maymun dolu bahçe ağacımın altından selam ederim.
Normalleşip gün be gün yazma umudum var.
Hepinizi seviyorum dersem çok mu saçmalarım.çapul kardeşliği !
Hug!
Cuma, Mayıs 24, 2013
daha uzun yazacaktım ama esneöeöeöaeaeaaaeahşş*
Ahhhh,blog ne zaman aklıma gelsen o zaman uyku bastırıyor.
'Hahhh şunu yazayım unutmadan' dediğim an esneme krizlerine giriyorum.Çok abarıp esneme eyleminin ibresini zorlarsam 'boz ayılara taş çıkartırım yemin ediyorum' demekten de çekinmiyorum.
My dear blog ,esneme engeline takılıyorsun yani bu sıra.Havalardan kuzum,havalardan.Her bi bok havalardan zaten.uheue.İyi ki havalar var.
Tam fotoları yüklüyorum ki bi bakıyorum izlemediğim bi film göz kırpıyor.
Tam sana postlamaya girişmişken, birden kendimi kolaj yapar halde halının üstünde buluyorum.
'Yarın sabah kahvemi yudumlarken yazarım' derken hopp diye yapılacaklara dalıyorum.
Ama sayfayı açıyorum yani,minik çapta bir girişim var neticede.uheuhe.
Yapacaklarım ve hazırlamam gerekenler beynimin içinde öyle bir hızla deparla kalkıyor ki odaklanma sorunu yaşıyor olabilirim.Baksana kafein bile görevini tam anlamıyla yerine getiremiyor.Bi de polen faktörü var tabe.Polenler başımdan aşağıya boca olur olmaz hepsi birer yorgun his molekülüne dönüşüyor.Bünye ve beyin iş birliği\ rahatlama koalisyonunu başarıyla gerçekleştirirse anca öyle bülbüle bağlarım.Hem o kadar çok uzun uzun yazdım ki sıkılan onları baştan okusun.uheuueue.stok yaptım size ,yemin ediyorum kimse yapmaz.Siz okurken ben de esnemeye devam ederim.uheu.
Ah bu polenler bu kadar çok şeyi nasıl beceriyor?Baharı sevenleri böyle selamlarım.
Hatta dans ederken bile yawnnnnnnnn
The Sonics-Psycho a Go-Go
Pazartesi, Mayıs 20, 2013
abasıyanık bi gün*
Ayrıca günü arşınlamaya da niyetim yok.Bi flaneur çıkmaz yani bugünden.
Ne olur bu.günden acaba?
Boyalar, ana sahnemde yerlerini almışlar mesela.
En azından renklerimiz var ruhumuzla dudak dudağa.
Kulağa sırnaşan Milad Derakhshani-Esharate Nazar var.
Zorlanmayı haketmeyen günlerden biri daha.
Sadece Sait Faik gelebilir mesela öğle şarabına.
O gelene kadar patlıcanları da közlemiş olurum hem.
Aslında bu.güne anlam aramak bana yaraşmaz.
Hayali misafirime yani bu dizeleri yazan adama yakışır bugün:
''Büyük hayaller kuralım sevgilim!Ben şimdi böyle yapıyorum.Tertemiz bir şehirde,asfalt caddeler üstünde,dibinden metrolar geçen,üstünden kolosal otobüsler uçan,muazzam eğneceli bir şehirde seninle yaşamak istiyorum.Yazılarım bize yaşamak için lazım olanı getiriyor.Büyük kahvelerde çay içiyor,temiz lokantalarda kolalı peşkirlerle yemek yiyor,latif rayihalı şaraplar içiyor,tertemiz yatakta seni kollarımın arasına alıyor,sana:
-bütün mesut şehir uyudu,uyuyalım sevgilim,diyorum.''
Pazar, Mayıs 19, 2013
avocado rüzgarı kısa mı sürdü?
Böyle bi sağlık temalı beslenme muhabbeti dün geceden start almıştı,slow food uzmanımızı dinledik falan.Tabiii hemen gaza gelinir ya böyle durumlarda,zaten ilgimiz tavan hemen atladık.Aslında bundan gaza gelindi ama sonuç bizi başka limanlara itti.Raw food maw food derken o kuru baklavayı tek hamlede yutan ben değildim.Hayır değildim.Oysa Avocado kardeşliğine inanmıştık ,ne oldu ?2 salisede yalan oldu.Bir kuru baklava kutusunun el bombası gibi ortalık yerde belirmesi hayra alamet değildi.Oysa yapılacaklar ve konuşulacaklar vardı ama baklava gündeme oturdu,gözler kamaştı ve şuurlar yitirildi.Bi baklava kutusunun insan hayatında ne denli önemli olduğunu o an daha net anladım.Herkes dağıldı,kimse yok,herkes kayıp.Sağlıklı içeceklere dokunulmamış.Antep'den ışınlanmış baklavanın gizemi ve akabinde gerçekleşen iç hesaplaşmalar.'İkinci havuç dilimi yediğimi umarım kimse görmemiştir'.Ama gel gör ki uslanmayan diğer iç ses :'akşama olsa yine yerim'
Pazar günü ve nefsinin bir kutu baklava ile sınanması.Bi an önce eve sığınmalıyım yoksa o fıstıklı dürümün yeşil yeşil bakan hallerine teslim olacağım.Baklava kafa yapar mı ?
Ohh dear havuç dilim,sana gelsin yavrum:
Paloma Faith-Let me down easy
gençlere özel sayı*
Gençler umut,gençler güzel ve gençler ışık.
Herkesin kendi yetenekleri doğrultusunda yolalmasını istiyorum bu hayatta.Tanıdık vasıtasıyla değil,parayla değil,piyasa yapmakla değil,yalakalık yapmakla değil,birilerinin kıçını yalamakla değil! Sadece yetenek ve hak.
Moda eğitimi almak gençler arasında yeni trend ama ya gerçek ve içten gelen o yetenek?Donanımlı olmaları,özgün olmaları,yaratıcı olmaları için ışık tutmalar var işin içinde ve buna yelpaze tutan kelamlarım var :''Piyasada olan ilham diskleri bomboş olan insanlardan olma,birilerinin torpiliyle moda yorumlayan insanlardan olma,iyi giyinmenin moda sektörünün bir parçası olmayı sanmalardan ırak dur'' .
İlk adım olarak ne mi yap?Moda ile ilgili ilerde ne yapacaksan yap önce kumaş ilmine bilmine yatırım yap.Moda tasarım,moda yazarlığı,stying,defile analizi,tekstil....ne yapacaksan yap önce kumaşa kulak ver.Model üzerinde potluk yapan kumaşı düzeltmek için kumaşı bilmediği için sete terzi çağıran fake styling insanları var bu ülkede(inanın başka yerde görmedim,yani moda çekimi styligi yapıp kumaşı toparlayamanayn insanlar sadece bizim ülkemizde).Kumaşı tanı ,kumaşa dokun,tarihine in,araştır,dünya üzerinde ki tüm kumaşları bil,nerden geldiler ve şimdi nasıl yorumlanıyorın peşine düş.Bu konuda bi haber insanla moda hakkında bir kelam bile etmem ben,sen de etme!Yaratıcılık sıfır olduktan sonra eğişik değişik değişik giyinip moda haftalarında poz vermenin bi faydası yok.Ama gençler var ,işte onlar umut!Kökten ve kökenden yetişen gençler var .Barbaros Ş.'nin de dolaylı olarak ifadelediği gibi ''kendi yeteneğiyle(aile&koca parasıyla değil) bi yerlere gelen,o yeri el ve göz becerisiyle katalayan gençler olmalı''.Bazen bu adamın bazı laflarının altına imzamı atmak istiyorum,sevin sevmeyin ama öyle. Meslek liselerinden gelen öğrencileri özel üniversite öğrencilerine yeğlemesi gibi.Onlara kimse şans vermezken o veriyor.Öyle yaratıcı gençler var ki aralarında.Allah hepsine bu berbat sistem içinde yardımcı olsun(kendi ülkem için geçerli bu dileğim).
Yıllarca kumaşın ve kumaş tarihinin önemini vurguladım durdum.1 sene trt ekranlarından bunu anlatmaya çalıştım.Millet ne işin o programda derken aslında ben bi şeyleri tanıtma derdindeydim.Ve oldu da; akabinde geleneksel kıyafetler,Orta Asya Türk kıyafetleri ve Türk kumaş tarihleri üzerine belgeseller gerçekleştirdim.Hepsinin bi amacı vardı,burnumuzun dibini görmemiz.Tüm dünya moda tasarımcılarının bi ayağı Özbekistan'dadır,Türkmenistan'dadır.Ve bunu da dile getirirler zaten bazıları.Bakmak lazım,anlamak lazım ki her kumaş sana gülsün,ilham versin.800 den fazla kumaş türünü azimle inceleyip sizlere sundum ,bunun bir sebebi vardı.Bunun sebebi; ufkumuzu küstürmememiz ve yakın merceklerimizi temizlememiz.Ha bu; herkes eski kumaşları sevecek,onları kombinleyecek,giyecek ve tercih edecek diye bi durum değil .Mevzuyu kaba et kısmından alıgılamayınız lütfen.Bu işin bilimidir,kökenidir.Bu bilgiler benliğinizin bi yerinde dursun,ek gıda takviyesi gibi düşün.Bu kumaşları tanımak sana öyle bir moda altyapısı hazırlar ki ,bunu bir makyaj öncesi base gibi düşün.Sonra hangi dalda çalışırsan çalış,sana üçüncü bir göz olarak yoldaşlık edecektir.
Bunu okuyan gençler olduğunu biliyorum.
Bomba gibi gelin;sadece ilham perilerinizi,beyninizi ve yeteneğinizi alın yanınıza.
Sanatın her dalına serpilin,uçuşun.Sanatı moda'ya boca edin sonra.Çizim yapamayan,renk skala bilgisi sıfır,sadece maddi yeterliğiği sayesinde marka giyinip moda gurusu şekline bürünmüş insanlar bi yerlerde olabilir ama siz sanatın ışığına inanmaktan vazgeçmeyin.Sanatla ve edebiyatla beslenmekten çekinme,inan bana birbirleri arasında öyle gizli geçitlere sahipler ki bunu ilerki yaşlarda daha da net anlayacaksın.Moda'yı sanatın filtreleri ile besleyin.Ortalıkta dolanan moda maymunlarını sizin ilgi alanınıza girmiyor,siz parmaklarınızın ucuna güvenin.Görsel algılarınızı asla diyete sokmayın.Çoğala çoğala yaş alın,kartopu yokuş yukarı yuvarlanabilir,inanın!Bu ülkede olmaz belki ama seni tutan kim?Bileyle o kanatlarını ve uç.20'li yaş umutlarınla uç!
Geç dönem ergenlerimi seviyorum:)
Sağlıcakla.
Cumartesi, Mayıs 18, 2013
No kızıl ötesi deyu deyu prangalar eskittim*
Bir sene önce, yine her zaman olduğu gibi kuaförüme gidip sandalyeme oturup,hem yüzyıllardır kuadörüm olan ve aynı zamanda arkadaşım olan kişinin gelmesini bekliyordum.Geldi,başımda dikildi ve saçlarımı açtı.''Değer,ben mesleği bırakma kararı aldım'' dedi ve ekledi ''bugün son kez saçını boyayacağız''.DONKKK.''Hadi be,ne alaka,şaka yapma sabah sabah''diyişimle olayın şaka olmadığını anlamam tam olarak 3 salise sürdü.O an kendimi kocaman bi boşlukta hissettim,onu vazgeçirmeye çalıştım,akut bir depresyona bile girdim.''Üfff,nasılsa dayanamayıp yine saçlara dönersin sen''dedim,sms ile ''e hadi başla artık,bu beyazları ne yapıcam ben' içerikli dönsün tacizi mesajları bile attım ama olmadı .İşte o an artık kendi keratinlerimle uçma zamanı geldi anlamıştım.Yıllar yılı> senin saçının her kodunu çözmüş,tarzını idrak etmiş,saçsal sürprizlerin ne kadarına açık olduğunu avcunun içi gibi bilen,daha kapıdan girerken ruh halini okuyan,kendini en rahat hissettiğin erkekler sıralamasında ilk üçe giren kuaförüme güle güle deme vaktiydi o an.
Ve sonrası 'welcome to the bocalama ve deneme-yanılma seansları'.Yeni isimler arayışı,arkadaş önerileri ve tekrardan 'kuaför-müşteri'sıcaklığının oluşması.Offff,basite almayın lakin çok zaman ve şans isteyen bi şey bu.Ruh ikizi gibi saç ikizi de var kadınların.Kuaförleri ve arada oluşan 'ekibiz' hissi.Ama bu aynı zamanda saç öküzümüze toslama yüzdemizin de üst seviyelerde seyreylediğini de gösterir.O mayanın tutması bir şans,denk gelmek ise sürpriz.(Erkek okurlar şu an 'vay amk sayınseyirciler neymiş be bu saç mevzuuu' diyordur muhtemelen.uheuueue)
Şunu artık kesin ve net olarak söyleyebilirim ki Türk kuaförleri ile iletişim kuramıyorum,birbirimizi anlamıyoruz,anlasak bile saçı ne sekilde görmek istiyoruz konusunda aynı fikri paylaşamıyoruz.Bunu tek bir sebebi var ki o da:Türk kuaförleri kızıl tonlarına ve bakır tonlarına tutkunlar.Ve evet bunda çok da başarılılar ama ya benim kızıl ve bakır tonlarına tahammülüm yoksa?Sen ne kadar, 'bebek kahvesi' de,'kumral olsun' de asla seni dinlemiyorlar ve içine mutlaka o kızıl yansımaları katıyorlar.Avrupa'da bulunan kuaförler ne kadar kumral tonlarda başarılılarsa Türk kuaförleri de kızıl ve bakır tonlarında çok başarılılar.Röfle,bakır tonlarında o kadar pratik yapıyorlar ki kumral tonlarını tutturma yeteneklerini kaybetmişler.Renk bileşkenlerini yalayıp yutsalar, o küllünün kayma yapabileceği yeşilimsilik de ortadan kalkacak.O konuda kıçlarına güvenmedikleri için küllü kumrala bulaşamıyorlar çünkü biliyorlar ki yeşile dönebilir.O riski almaktansa basıyorlar kızılı.Artık bi gün dayanamayıp hardcore tanımla ''küllü istiyorum,Gülşen Bubikoğlu saçı yap bana'' dediğimde bile neredeyse Hürrem gibi çıktım.Bu neredeyse imkansız mucizeyi gerçekleştirebilen kuaföre dönüp ''Bunu neden böyle yaptığını bana açıklar mısın?'' diye sorduğumda cevap şuydu: ''Saçlarını çok daha canlı gösterir''.İyi ama canlı göstermesini isteyen kim?Ben kesinlikle küllü tonlarla oynaşmaktan hoşlanan bi kadınım.İşim gereği tonla saç rengi geçiyor elimden,tonla model,tonla saç stylingi yanımda gerçekleşiyor ve artık bir sanat yönetmeni ve styling icrası olarak canlı saçın,küllü tonların yüze yansımalarını analiz edebilecek durumdayım.Yurtdışında istediğin kumral tonu şak diye tutarken, Türk kuaförleri niye ısrarla ''sizin saçınıza ne yaparsak yapalım mutlaka içinde biraz kızıllık olur'' diyor.Sanki İskoçyalıyım amk.
Herneyse>tabii bu arada;kendi görmek istedikleri,vizyonlarının yettiği ve yeteklerinin el verdiği şekilde kafama kondurdukları renklerden kurtulayım derken saçımı tarumar ettim(ama doğru ürünlerle tekrar adam ettim).Malum o kızılımsı şeylerden kurtulmak için aylar süren bir mücadele içine giriyorsunuz.Klasik bir kadın ve kuaför memnuniyetsizliği sonrası dökülen iç sözler olarak şunlar hemen devreye girdi durdu tabii beynimden:''Yahu o kadar para veriyorum kıçı kırık bi dip boyasına ve istediğim sonuca ulaşamıyoruz,Nedir abi?Neyi yapamıyosun?''.Gerçekten bu böyle.Yani Türk kuaförleri bakım maskesi ve yağı satma konusunda ki ısrar,yetenek ve eforlarını renk skalası ve renk karışım denemelerine ayırsalar ortaya güzel sonuçlar çıkabilir.Sanat olarak ele almalılar o renkleri;bileşkenleri,uygulamayı,çıkacak sonucu ve saç sahibesinin istediği rengin oturuşunu.
Gelelim sonuç bölüme
Şimdi önceden yapmış olduları o bakırların tortularından kurtulmaya çalışıyorum.Benim arzu ettiğim saç rengi yerine kendi arzu ettiği saç rengini icra eden kuaför(ler) yüzünden bayrağı ben devralmak zorunda kaldım .Bu isyanımı gören bi kuaför ve makyöz arkadaşım imdadıma yetişti.Kendisi dünya üzerinde gördüğüm en kreatif ,çalışmış olduğum en iyisi çekim make-up artisti ve göz-el sanatına güvendiğim bir insandır.Bir gün yine fiks saç muhabbeti sırasında bana döndü ve ''senin ne demek istediğini anlıyorum,sana bugün kendi saçını nasıl ve neyle boyaman gerektiği adım adım öğreteceğim'' dedi.Ahh nasıl olur diye başladım hemen ben :''Yok ben yapamam ,nasıl yapıcam,elime yüzüme bulaştırırım,daha beter olur ''.Benim bu vıyaklamarıma aldırmadı ve kafamda tüm varlığını sürdürmekte olan salak saçma bakırlardan kurtulma reçetesini işleme soktu.Kullanacağımız renkleri çıkardı,neyden ne kadar sıkcağımı ,ne kadar bekleteceğimi hepsini öğretti(saçımı kesen de kendisidir).İnanılmaz ama şimdi kendim boyuyorum kendi saçlarımı ve istediğim sonuç yavaş yavaş geliyor.Her boyadan sonra kendisine dua ediyorum lakin saçsal sorunumu desteği sayesinde çözmüş olduk.Hemen şak diye kurtulmak mümkün değil ama saç uzadıkça ve uçlar tahtalı köyü boyladıkça ben de bu istemediğim renklerden kurtulacağım.Arkadaşlar iyidir,paylaşmak iyidir.Yurtdışına giderken bile saç boyalarım yanımda,tası ması tam tekbil hazırız.Bunu ben bile yapabiliyorken o çok ünlü,isimlerini tabelaya şişire şişre yazan,bi dip boyaya bile astronomik fiyatlar koyabilen,bellerinde stylish kesme önlükleri ile hair stylist havalarına giren bu adamların yapamamasına ne diyorsunuz?Saç kesimi başka bi şey renk bilgisi başka bi şey.Yine tekrar ediyorum;şu bakım yağlarını satma eforlarının çeyreğini renk bilime verseler ortaya daha güzel yaratıcıklar çıkacak.Daha müşteriyi dinlemeden içeriye tasa boya sıskmaya başlayan kuaförlerin yerine 'saçı ve tarzı' analamaya emek veren kuaförlerin çoğalması şart.Ya da 70 ve 80lerin kuaförleri geri ışınlansın.Eskiden annemlerden hatılıyorum da o salonlardan birbirinden farklı ve bi ton zevkli saç ve güzel kumrallar çıkardı.
Velhasıl blog, artık saçım bana emanet.Hatta aştım diyebilirim ve inanmıycaksın ama saç kurtma makinasıyla bunu bile yapmayı başardım.
Mininot: Sevgili erkek okurlar, bu konu sizi aştı biliyorum ama %100 dişisel bir mevzuya denk geldiniz.Üzgünüm.Sadece kadınların anlayabileceği ve konuşmaktan asla sıkılmayacağı bir subject bu.Saç ve veryansınlar.uheueuue.
Çarşamba, Mayıs 15, 2013
Si *
Si Amore ama ne,kim,nasıl si?
/Si,burda kitap okumak istiyorum.
/Si,complex style geyiklerine doyamıyorum.
/Si,Uniquetunes-Style Kings dinliyorum.
/Si,Meadham Kirchhoff AW13 men'i halen bebeğim addediyorum.
/Si,The Mast Brothers niye yan komşum değilsiniz?
Salı, Mayıs 14, 2013
anneeee,kurabiyelerimi koydun mu?
Daha gitmeden şu yukarda gördüğünüz bebenin hasretiyle yanmaya başlamıştım zaten.En çok özlediğim şeylerden biriydi.Memleket mi kokuyor,yoksa tadı geçmişi mi çağrıştıyor bilmiyorum ama kendisi benim için bir vazgeçilmez.'Tamam bu son diyip' ama 5 dakka sonra sizi tekrar mutfak çekmecesine doğru sürükleyen bi şey bu .Eğer henüz tanışma şerefine nail olmadıysanız inanın çok şanslısınız çünkü 7938377 kcal size uğramamış demektir bu ,ne güzel.Gerçi benim de fren sistemim iyi çalıştı bu sefer.Geçen yıl ki otomatiğe bağlama performansımın yerinde yeller esti ama olsun tadını içime çektim ya yeter!
Şimdi dönüş vakti.O minicik özlem giderme arası nihayetlendi.Bi kutu yedek kurabiye stoğumla yola revan olup başka yollara revan olmama az kaldı.Evin minik kızı olma süresi yine sonlandı ve tekrar kocaman bir kadın olmaya doğru yol alma vakti geldi.Anne evi hep korunaklı,hep sıcak ve nereye gidersek gidelim hep bize ait.
Ayrılık anı geldi çattı notları:
Sulugöz annenin sulugöz kızıyım.Şayet annem, el sallama sahnesinde ağlamazsa ben de ağlamıyorum.Ama gel gör ki hep ağlıyor.İkimizde gözgöze gelmemeye çalışsak da olmuyor.
Ya kedi vedası?Tam bahçeden çıkarken durumu çakan ve her seferinde bana kıçını dönüp duvarlara bakan bi kedim var.
Babam son dakika bile,''biraz daha kalsaydın''der.Yıllardır bunu hep diyor.İşte o zaman zamanı geri almak istemiyor değilim.
Tüm bunlar olurken annem halen ağlıyor pek tabii ki.Hani gören der ki bunlar birbirini bir sene görmiycek.Yok bu bizim pek normal vedalaşma sahnelerimiz.Ama senaryonun tüm sorumlusu annem.uheuhue.O duygusala bağmalamazsa işi hafif yırtıyoruz(pek nadir).
Ben ise o üç damlayı çaktırmamak için havaya bakma taktiğine başvuruyorum.
İşe yarıyor mu ?
Hayır.
3km sonra başlıyor 3 damla gözyaşı akışı.
3 damla oluyor 6 damla,6 damla oluyor 8 damla,8 damla oluyor 10 damla.
Tüm sevgi damlalarıyla iyi gider:
Bobo Stenson Trio-Goodbye
Pazar, Mayıs 12, 2013
7 göbek can erikliyiz*
///Ülke gündemi sıkıntılı.Dünden beri saçma bir hal var üzerimde.Facebook'da tüm arkadaşlarım çok duyarlı bu konuda,paylaşıyorlar ve içlerini döküyorlar.Ve hepsini beğendi yapıyorum,evet bildiğin 'beğendi'.Sadece bunu yapıyor olmak çok daha sinir bozucu.Sabah gazetelere bakmadım bile çünkü inanmıyorum yazan hiç bi şeye.Kaosa sürüklenmeleri görüp ama sadece aynen şimdi olduğu gibi yazmak neyi çözüyor?Ve daha önce şöyle belirttiğim gibi ,biz bu durumlara gün geçtikçe alışıyor muyuz?Ya vicdan tartımız yalama yaparsa?Bu durumlara alışmalarımız hayra alamet mi?
///Bozcaada'nın özenti yerli turist istilası başlamış bile.34 plakalar trafik oluşturmuş.İyi ki orda değilim diyorum yoldan geçen arabaları gördükçe(özlememe rağmen).Kaz dağlarını hep ama hep teğet geçmelerini umuyorum.Doğduğum şehri gözümden sakınıyorum ben.Her köyüne,her zeytin ağacına,merkezine, kendine has deniz kokusuna aşığım.O'nun dokusuna kaynaşmayan her yabancı temas beni üzüyor.Hoyratça,yüzeysel ve yapmacık ilgileri hakettiğini düşünmüyorum.Ada, payına düşen curcunayı zaten aldı ama Kaz dağları daha bakir kalsın diye diliyorum.Bi adayı feda edildi, hep orda kalsınlar ve civara yayılmasınlar diye umud ediyorum.Bi de şu var ;'doğma büyüme İstanbul'luyum' diye böbürlenen tiplerin,küçük yerlere 'taşra'diye hitap eden tiplerin en ufak bi boşlukta bu taşralara kaçmasını anlamıyorum.Demek ki muhtaçsın sen o taşraya.Götünü ye sen o taşranın.Havasına,peynirine,zeytin ağaçlarına,şarabına,insanına kurban ol sen oranın.Doğma büyüme İstanbul'lusun da Buckhingham sarayın da mı serpildin?Nedir?Alman mürebbiyelerle Ladylik okulu sertifan mı var?Viyana'da dans eğitimi aldığında mı doğru yoksa?Kökenin neresi madame,kökenini söyle bana?Dedeni söyle mesela,deden nerde doğmuş?Maval okuma bana 'kentsoyluyum' diye.Bana büyük büyük babanı söyle,nerden göçmüşler?Osmanlı sarayına mı dayanıyor yoksa geçmişin,dayansa bile gerçek İstanbullu olmuyorsun yine.Ahhhh,tamam yoksa;Yenikapı-Marmaray kazılarında çıkan o ilk İstanbullu İskeletine mi dayanıyorsun?Ohh Mondio,o beğenmediğin taşralılar var ya seni cebinden çıkarır,katlar bi daha cebine sokar,sonra origami kağıdı gibi doğma büyüme İstanbullu şekli yapar.Bi insanın gelişimi,entellektüel çemberi,kendine katılımları,vizyonu,zevk ve hobi skala hacmi doğduğu yerin km karesine göre oluşmaz.O minicik yerlerden öyle yaratıcı dünya insanları çıkar ki öyle aval aval bakakalırsın.Tersi de olabilir;'ben doğma büyüme İstanbulluyum ' diyerek cümleleri hep bununla bağlama ihtiyacına sığınan insanlardan koca bir kereste de çıkabilir.Anlıyacağın bu işler hiç belli olmaz sevgili kütük müneccimleri.Konu insan ve üretecekleri hususu olunca nerede doğup büyüdüğün önemini kaybeder.Bi daha durmadan gelmeyi tercih ettiğin yere karşı böbürlenme ve haddini nazikçe bil.Geldiğin yer taşra,beğenmiyorsan her yaz Bora Bora adasına git!!!Öyle bu adadan ucuza hava basma.Bi tarafın yemiyorsa da geldiğin taşraya paşa paşa saygı duy ve kökeninin herhangi bir köyden geldiğini unutma.Şekilciğiliği kibirinle marine eden,hayatına dair durmadan etiket arıyan ve kendini çok mühimsemek için mühimmata gereksinim duyan insanlar korkunç insanlardır.Uzak durun onlardan.'Terbiyeli olmamı doğma büyüme İstanbul'lu olmama bağlıyorum' diyen bi insandan kaçın;hem gerektiğince ziyan insandır, hem de ne bu ülkeye ne de bu hayata bi hayrı olmayacak insanlardır.(bknz kendilerine de hayırları yoktur çünkü).Terbiyenin doğduğun yerle alakası olmadığını anlayamamış insanlardan bahsediyoruz.Ayrıca İstanbul'dan daha modern küçük şehirlerimiz olduğunu unutmamak lazım. Bu cümleleri onlara kurdurtan sebep,kompleksin ve sınıf belirtim ihtiyacının itim gücü müdür?Rahat ol,nerden geldiğin değil,bu hayata ne kattığın mühim.Ruhunu ne denli katıyorsun?Neler yaratıyorsun?İşte senin soyağacın bu!!!!Hımm,ayrıca>>>Orta Asya'dan göçerken yolda konar göçer Palace vardı da ,büyük büyük babanız mi konaklamadı?Ahhh zavallılar!
///Erik özlemimi anca giderdim,ah çok gecikmeli oldu ama olsun.En sevdiğim erik ağacı tam olarak yan bahçemizde.Elimde tuzlukla erik ağacının altına kamp kurdum.Uzun boyumun avantajını bi yere kadar kullanabildim lakin üst dallar yıkılıyor.Bugün biraz tırmanmak niyetindeyim.Ayrıca harika bir Yasemin sarmaşık aldık,onu da dikmek için çok heyecanlıyım.
///Hint tiyatrosu kostümleri,Hint film kostümleri ile igili araştırma içindeyim.Böyle temalı bir moda çekimi beni bekler.Dumdum klavyemden kalkarsa üzerinde kafa patlatmayı umuyorum.Daha önce bununla ilgili 2 italyanca sayfa hazırladığımdan biraz vakıfım konuya ama bunu çekime nasıl yansıtacağım ben de merak içindeyim.Biliyorsunuzdur artık, ben çekimlerde sadece stil yaratmak yerine hikaye yaratarak yola çıkarım.Dolayısıyla Hint asıllı yazar Amid Çaduri okuru olarak ondan da esinleneceğim gerçeği doğrudur.Dünden beri hatırlayabildiğim romanlarının içine girmeye çalışıyorum.Keyifle.
///Bu hafta en çok okunan yazım tavuklu yazım olmuş.uheuhueue.Aslanlarım benim.euhueue.Tavuk vol.2 yazı dizimi hazırlamaya başlayayım o zaman çünkü yeni gelişmeler var kümesde.
///Daha güzel bir Pazar olabilirdi.Güzel haberlerle uyanacağımız nice pazarlara gelsin.
Elbet kuluçlarımıza güneş dolacaktır.
dinle :
Perşembe, Mayıs 09, 2013
bakla&vodka bileşeni*
Jane Eyre izleyecek kadar sakin başlamışdı gece?Kendi ellerimle topladığım baklalardan harika bakla orkestrası oluşturmamış mıydım?Ahh,tabii ki ölümüne dereotlu.Sonra Jane Eyre'in ikinci bölümünde yine bi tabak bakla yiyen ben değil miydim?Olur öyle havadar yerlerde boğazın açılması,korkma,bi tencere baklayı yesen bile korkma.Peki Jane Eyre ve bakla çıkmazından nasıl mı çıktım?
Tamam o zaman korku filmi ve votka ikilisine yatay geçiş onanmıştır.Tampon geçiş vesilesi olarak helalinden bi M83:
M83-Midnight city
kümes muhabbeti*
-Tavukların bahçede olduklarını bilmek acayip güzel.Annem tüm kümesi birer köpek gibi eğitmiş.Yetenek sizsinize katılabilirler yani.uheuueue.Anlatmakla olmuyor gözünüzle görmeniz lazım.Utanmasalar bakkala beraber gidecekler.Sahibini sahiplenme,nazlanma,sevgi isteme,ilgi isteme,civarında olunca zevkten ne yapacağını şaşıran güzellikler yayılmış bahçeye.Tavuk cemaatinin de kendine göre değişik hal ve tavırları varmış.
-Dumdum'la arkadaş olunmuş ama ara ara mekan kavgaları patlak vermiş.Dumdum ilk başlarda kümes ona yapıldığı sanmış ve oraya girip yatmak istemiş.Ve sonra acı gerçekle yüzyüze gelmiş.Dumdum'dan anladığım kadarıyla Dumdum mevzuyu halen beyninde çözememiş.Takmamakla beraberinde şu soru baloncuğu hep var :''bunlar ne ayak?'.Ama hep cool.Kanatlı kümes çetesi, Dumdum'un yanına gelmek istiyor,yaklaşmak istiyor ama bizim ki hep coolsal mesafe hattında.Hatta ve hatta suratlarına bakmaya tenezzül etmeden tıslıyor.Yani götünü onlara dönüp boşluğa tıslıyor.Biliyorum o da ne yaptığını bilmiyor.uheuhehe.
-Beslenme saatleri ise çift taraflı kıskançlık sahnelerini doğuruyor.Dumdum'a mama verildiğini gören tüm kümes senfoniye bağlıyor.Kümese giden annemi gören Dumdum ise küsüyor.Evet biraz şaşkınım ,inanın ben tavukların bu kadar hisli hayvanlar olduğundan bi habermişim.
-Nugget şeklinde değil, onları böyle görmek inanılmaz güzel.Tavuk döner yerine, kazılmış bahçeden solucan ayıklama mutluluklarına şahit olmak ayrı bi keyif.Şanslıyım ki onları et olarak göremeyen bi ailem var.Hepsi lakaplanmış ve hepsinin bi tavrı,bi muhabbet konusu var.Bi adet Topal hatun var mesela ama görseniz sanırsınız Heidi Klum.Öyle bi özgüven.Kümesin en kısa ve en çirkini ama en horoz paşa favorisi.'Götü yere yakın hatundan korkacaksın' felsefesi kümes içi dişi entrikaları için de geçerliymiş.
-Bunlar ilk geldiklerinde 1 horoz 1 tavuktu.Horoz; gün içinde,gece,sabah durmaksızın anırdı durdu.Tabiii bizde annemden telefonla havadisleri gün be gün alıyoruz.''Ne oldu anne devam mı üüü üüürrüüü lü sabah 5-10 seanslarına'' diye.Horoz'un sesi Kaz dağlarında yankılandığı için komşulara karşı annem kendini hep mahçup hissetti.''Ya bu hayvan niye böyle,susmaz mı bu,susmazsa geri vermek zorunda kalacağım''diye söylenip durdu.Meğerse mevzu uçkur mevzusuymuş.Bizim horoz beye 1 eş az gelmiş.Haremini genişletince sesi soluğu kesildi.Ulan bunların horozu bile pislik ya.Erkek her canlıda erkek anasını satiimmm.Bi saftirik kuş cinsi var ,bi onlar hatun ölene kadar bırakmıyor ve sonra onlar da ölüyor.(bknz.belgesel tufanı).
-Yumurtanın haddi hesabı yok.Karşılıklı bu sevgi alış verişi,temiz hava,doğal beslenme,güneşlenme karşılığında o sepete çok güzel hediyeler bırakıyorlar.Annem bu sürprizlere bayılıyor.
-Sabah kalktığında, açık mutfak kapısından giren tavukları görmek ne güzel.Masal ülkesine dönüşüyor ortam birden.
-Horozlardan biri çok yakışıklı .Adam bildiğin yakışıklı yani,böyle bildiğin adeleli falan ha uheuhueuh.Kanatlı camiasının Kıvanç Tatlıtuğ'u.Dimdik yürüyor,gerçi tüm haremin sex performansının verdiği özgüven olsa gerek.Omuzlar geride,göğüs ilerde falan yani adam.İbibikler savruluyor falan,estiriyor.Var mı acaba horoz güzellik yarışması bi yerlerde.uheuhue.Sokalım oğlumuzu,tescillensin.
-Yurtdışında artık 'doğal yaşama dönüş,kendi yiyeceğini üret,tavuğunu kendin besle' akımının ülkemizde de yayılmasını diliyorum.Horoz seslerinin eksik olmadığı yerler diliyorum.Tavuk beslemekten keyif alan insanların çoğalmasını umuyorum.Şehir hayatında çok uzak gibi görünen bu fikrin hepimize yakınlaşmasını diliyorum.Nasıl olacaksa o, ama diliyorum işte.Pembe panjurlu evinizin camına bi Denizli horozu yakışır yane.heuhueue.En kötü ihtimal farmville ihtimali var ama salla gitsin oyunları.Herneyse emekli oluncaya kalsın bari; kümesli,tavuk boklu ve yem vermeli hayallerimiz.Şimdilik anne tavuklarınla ve anne organik yapılanmasıyla idare etmece.
-Onları et ve yemek olarak görmeyen herkesi çok seviyorum.İnsan muhabbet kuşunu yer mi ayol?O hesap.
-Bunlar 2 günlük gözlemlerim .2 günüm daha var .Bi tavuk belgeseli ile dönebilirim.Müstehcen sahneler çok olduğu için belgesele yeltenemiyorum lakin 24 saatin 15 saati bi uçkur davası daim etmekte.Kanatlı deyip geçme,inceden sapıklık da var .
-Buraya kadar durmaksızın okuyan varsa onları alkışlıyor ve hemen yatıp zıbarmalarını diliyorum.Tavuk postu yazasım da varmış vintagebiscuit tarihinde.Olsun napalım,her boku yazacaz.
-Hmmm,bu arada anneler gündünde şöyle paçalı maçalı saçlı maçlı şık bi tavuk salsam mı anneme ha?
Salı, Mayıs 07, 2013
saadeti depolama karması*
En sevdiğim kahvelerden biri.Belki ilk sırada.Tam emin değilim ama birinciliğe oynayan iki kahvemden biri.Bunu bazen bizim Türk kahvelerinden favroim olan biri ile,bazen de yine böyle pek tanınmamış başka bir Yunan kahvesi ile karıştırarak harika bir sonuç elde ediyorum.Sanırım şu yeryüzünde gerçekleştirmiş olduğum en büyük keşif.uheuhue.Bilim adamı gibi çalıştım yemin ederim.Mutfak deneyleri sonucu telef olan kahvelerin telvesi yerde kalmadı.uhee.
Herneyse kahvelerimi çantama usulca yerleştirdim.Malum annemin muhtemelen diğer bayramdan kalma buzdolabında duran Türk kahvesiyle burun buruna gelmek istemiyorum.
Çok uzunca bi aradan sonra memleket havası solumayı hakettim galiba.Yaptığım şeyleri ,dergileri yerleştirdim kutuya,annem görsün gurur duysun diye benimle.Asla belli etmez ya o ayrı.
Minik bi süre olması şimdi koymuyor ama Dumdum'a dokununca koyacak galiba.Dünyanın bi ucuna ışınlanmadan önce biraz saadet depolaması.
Ay ben geç kalıyorum.
Ronny Jordan - No Pay No Play
Pazar, Mayıs 05, 2013
közde Neruda*
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar,
Müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler,
İzzetinefislerini yıkanlar
Hiçbir zaman yardım
İstemeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklara esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
Veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
Görmek istemekten kaçınanlar
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
Dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler...
Pablo Neruda
Mini Değer not:Herkesin payına bi kaç satır düşüyor sanırım.O zaman ne yapacaz?Hayat eğimi boyunca değişik ritimlerde akacaz,akarken beyaz köpükler çıkartacaz ve dere yataklarını hep değiştiricez.Zatımızın nasırlaşmasına müsade etmeden kendisinden zencefilli kurabiye yapıcaz.Başka ne yapıcaz?Bazı pazarlar Pablo Neruda kitabımızı aralayıp,akabinde pencereyi aralayıp,tüm gizemlere şans vericez.Biraz da hırlıycaz ve ilk insan olacaz.K-9'lar gibi koklayacaz mucizeleri.Şuuraltı çivileme dalışlarına 'ooo macarena' diye cevap verecez.(Allammm, aslında yaşam koçu olarak doğdum ama yine de siz 3 gün evden çıkmayıp, halının üstünde kolaj yaptığım gerçeğini kimseye çaktırmayın.)
Anam anasını ,Osho el vermiş sanki bağaaaa.Böyle durumlarda çok pis tırsıyorum kendimden.uheue.Çok yanlış insana el verdi.uheuueue.5 dakkalığına da olsa yanlış insan yani.
Herneyse bu pozitif enerji topluğunun sonu yok pikaçular
Herneyse bu pozitif enerji topluğunun sonu yok pikaçular
Üzerinize eser miktarda muskat rendeleyip kaçarım.
Tamam tamam birazda milk and honey:
Cuma, Mayıs 03, 2013
bu&şu;tanrım beni linkten yarat*
Niyah ,ben geldim!Bademcikleri indirdim öyle geldim.(Daha önce ki postta bahsettiğim şekilde artık hafif atlatıyorum,lütfen bu sorunu yaşayanlar bi an önce denesin,şiddetle tavsiye ediyorum)
'Yaz mı geldi Değer?'.Geldi valla,o zaman elim sende!
Sizin nezdinizde (neden ben bunu hep 'nezninizde' biliyordum ki).Herneyse, sizin nezdinizde masaüstümde derin kolda bekleşen linkleri yazacam buraya.Son bilmem kaç zaman dilimi içinde tıklattırıp durmuşum.Zaten sizler.de hep bunu merak edip durdunuz di mi?Yani tek sıkıntınız buydu.
Bunu okumuşum.
Şunu yapmak üzere yapılacaklar listeme eklemişim.
Bunu izlemişim.
Şunu şiddetle uygula ibaresiyle dosyalamışım.
Bunu görüp,güzel sergi yerlerine karşı heyecanımı gizliyememişim.Ve orda orada olacak olmaktan heyecanlamış ve masa üstüme klonlamışım.
Şunu görünce Mc Hammerı özlediğimi anlamışım.Bebeğim benim yaaaaa.Turn this Mutha outttttttttttttttttttt.
Bunu haddinden fazla beğenmişim.
Gördüğünüz üzere bi atrakşın yok,gayet sıradan.Hatta sıkıcı.uhuehueue!
Pazartesi, Nisan 29, 2013
no gayfe yes fitamin*
Bugünlük stylingi siz yapın lakin ben hastayım.Yıkılmadım ayaktayım,iki bademciğe azimle direniyor ve bu iki kıçıkırık şeyin kolumu dahi nasıl kaldıramıycak hale getirebildiğini çok ama çok merak ediyorum.Bi kbb uzmanı var ise bana açıklasın.
Kahve içmek bile istemiyorum anlayın yani.Evet gariptir ki, en ufacık bi hastalığımda kahve lafı duymak,görmek ve içmek istemiyorum.Neden acep?Yoksa kahve sadece keyifle mi müsemma?Öyle mi kodladım bu zevk ateşesini acaba?
Ama gel gör ki,kötü gün dostları ekibi ise değişmez.O yüzüne bakmadığın ıhlamura böyle muhtaç olursun işte.
Günü>akşama erken bağlama dileklerimin yanında sakin şeylere ihtiyaç var.
Bunun için ilk adım>destek hattı:
Jagúar - Make out
Pazar, Nisan 28, 2013
boğazların efendisine firewall*
Aslında 3 gün önce şom ağız edasıyla açmıştım mevzuyu arkadaşıma.Aynen şöyle demiştim:''benim bademcikler uykuya daldı galiba,bakalım bu baharı şişmeden es geçebilecek miyim?''.Aradan 3 gün geçti ve dün gece şiddetli bi ağrı ile hortladım;evet;kroniğe bağlayan bademciklerim yine şişme eylemine başlamışlardı.''Nayır,nolamaz,sıkıldım bundan,bıktım bundan,napıcam şimdi,gargara nerde,fısfıs nerde,peki antibiyotik yanımda mı ,üff ya vicks kayıp''diye diye sabahı buldum.Abartmıyorum cidden sıkıldım.En ufacık bi dikkatsizliği bekleyen iki boğaz bekçisi var ağzımın içinde sanki.Yanlışlıkla soğuk bira iç,yanlışlıkla soğuk yoğurt ye asla affetmiyor.Sanırım senede minimum 4 kere şişmeye yelteniyor.O küçücük şeyler nasıl bir gün içinde tüm vücudun sitemini alt üst ediyor,anlamış değilim.Eskiden çok daha ağır atlatırdım şimdilerde ise alternatif çözümlerle daha bi sıkıntısız atlatıyorum.Gerçi sıkıntısız dediğim antibiyotik allahın emri.Kafana göre davranıp, antibiyotik almazsan zahiyat kulağa kadar ulaşabiliyor.Tamam antibiyotiğe boyun eğdik;peki ağrıyı,iltihabı ve süreyi nasıl azaltırımın peşine düştüm.Doğal nimetlerin gücü ne denli etkili oluru araştırdım .Hatta akabinde şu kitabı edindim.Bademciklerimden olmadan bu sorunu nasıl çözerimin peşine düştüm anlıycağınız.
Şimdi gelelim -daha sıkıntısız- kısmına nasıl kavuştuğuma.'Alkaline gargara' hakkında bilgi edindiğim andan itibaren uygulamaya geçtim.Bunun için eczanelerde satılan bikarbonata ihtiyacınız var.Şurda basit bi tarifi var.İnanılmaz faydasını gördüm;iltihaba mahal vermedi,yutkunmamı normal seviyelere getirdi ve açbilaç günler geçti.Evet bademcik şişmelerim tekerrür ediyor ama o yatak döşek haller yok.(Öhömmmmm ya harbiden şom ağazlıysam.enemmmm).Bikarbonatı daha da çok hayatıma sokmaya hazırlanıyorum.
Hastayız ama musikiye
2+2+2 oyun sistemini benimseyen, sağlı sollu ataklarını esirgemeyen bademlerime gelsin:
'Boğazlarım inmiş'lafını sevenlere gelsin:
Billy Fay - Your Life Inside
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)